29 Eylül 2009 Salı
Gönlünü aldığım sarışın hemşire
Sonra test sonuçlarımı aldım elime, Aile Hekimim bu hafta orada olmadığı için önümüzdeki hafta göstereceğim kendisine ama netice çok güzel. Sadece kan değerlerim düşük, yani kansızlık var, karaciğerim sapasağlam. Kansızlık zaten kendimi bildim bilesi var, anormal bir durum yok.
Bu elimde değil işte. Peşin peşin endişelenip sonra "neden endişelendim ben durduk yere" dediğim her olay anında daha sonra kendime "yapma bunu" diyorum ama becerebiliyor muyum? Hayır. Yapıyorum.
28 Eylül 2009 Pazartesi
Güne ve haftaya iyi başlama fırsatı tarafımca alınmış sarışın hemşire
Netice olarak kan tahlilimi yaptırdım, sonuçları yarın 11.00 da alabileceğim. Başım ağrıyor. Gün hızlıca akıp gitsin istiyorum.
26 Eylül 2009 Cumartesi
Maddesel yaklaşım zihni toparlar...
- Utanıyorum. Neden mi? Haftalardır okuduğum kitabın hala aynı kitap olmasından. Ben böyle değildim. Kitabı elime alıyorum ve uykuya dalıyorum. Neden? İklim değişikliğinden. Evet evet bence ondan..
- Kıskanıyorum. Uyuzlarda sever, geçen haftanın kitapları postuna tam dört kitap sığdırmış. Ben en çok istanbul trafiğinde kitap bitiriyormuşum meğer, buradan bunu anlıyorum. Evin içinde öncelik sıramı değiştirecek bir takım şeyler çıkıyor, ya bir film, ya toplanması gereken bir çekmece, ya puzzle.. İş kitap okumaya geldiğinde uyku bahçesindeki salıncağımda sallanır oluyorum.
- Merak ediyorum. Test sonuçlarımı. Dün aile hekimimle görüştüm. (Burada Aile Hekimliği sistemi tıkır tıkır çalışıyor.) Sağ kolumda üç, sol kolumda bir, sol elimde bir adet iğne ucu kadar minik kızarıklıklar var. Sanki sinek ısırmış ama lekesi kalmış gibi. Bu lekeler dört ya da beş aydır benle. En sonunda fırsat bulup doktora gösterdim. Pazartesi sabahı için kan testi istedi. Karaciğer değerlerime bakacakmış. Ben zaten bu lekelere ilk olarak çok acaip teşhisler koymuştum, doktorum karaciğer değerleri dediğinde kıdemli panikatak olarak oradan çıktığımda kafamda bir sürü senaryo vardı. Akşam Sezen evet biraz olsun rahatlattı. Pazartesi gününe kadar hatta test sonuçlarım çıkana kadar panik yapmayacağım söz. Ya ama ben niye normal tepkiler veremiyorum... pöff.. yok yok en azından atak geçirmiyorum bu da bir şey.
- Seviniyorum. Yavrular adına. Sezen bana söz vermişti, verdiği sözü tuttu ve dün beni alıp Kedi-köpek evine götürdü. Oradaki tüm izlenimleri ayrıca yazacak ve fotoğraflarını yayınlayacağım. İlk bilgi: sıpalar gayet iyiler.
- Planlıyorum. Yeğenim Kerem, hastanede astım bronşit tedavisi görüyor, akşam ziyarete gittim, oradan çıksın, kulaklarından çekicem, e hakediyor.
- İstiyorum. İlkokuldan bir arkadaşım bu akşam evleniyor, düğününe gidip sürpriz yapmak istiyorum.
- Alamıyorum. ateşe bakan kadın için kendisine blog dünyasına hoş geldin demeden kendimi alamıyorum.
24 Eylül 2009 Perşembe
Sevgiliye mesaj
Sen böyle uzaklara bak, uzaklara dal, ufkun peşine düş, ama sakın benim yakamdan düşme, ilişik ol, ilişik kal, hep böyle kal, hep benle kal...
23 Eylül 2009 Çarşamba
Özeniyorum
Gel otur bir cigara içelim dedi, oturalım dedim, büyük bir boya kovasını ters çevirip popomun altına koydu. Oturduk ve iki lafın belini kırdık. Birbirimizi tanımıyorduk, 10 dakikanın sonunda az buçuk birbirimizi tanıdık. O bana "evli misin? Çocuk var mı? gibi sorular sordu, çocuk olmadığını öğrenince kendince olması için dualar etti, "olmaz çocuk yap hemen" diye öğütler verdi, güldü, güldürdü. Ne güzel bir halksınız siz, yemin ederim çingene olmak istiyorum. Bir insan sonradan çingene olamaz di mi? Ufff...
19 Eylül 2009 Cumartesi
Elde var 2
Bu süre içerisinde sorabildiğim herkese bu yavrulara sahip çıkabilecek birilerini tanıyıp tanımadıklarını sordum ama olumlu sonuç alamadım. Barınak oraya gittiğimizde saatin geç olması nedeniyle kapalıydı, sadece veterineri ile telefonda görüşebildik. Yavruların alınması esnasında ben evde değildim, orada istesem de bulunamazdım, arabaya bindirildikleri esnada Oğuz yanlarındaydı. Akşam eve gözüm yaşlı girip ağlamaya devam ettikçe beni inandırmaya çalıştı, aslında yapmaya çalıştığı şey teselli değil ikna etmekti, "itilip kakılarak, canları yakılarak yakalanmadılar yemin ederim inan bana" cümlesini defalarca tekrar etti. O kadar özenli davranıp yakalamışlar ki Oğuz bu duruma biraz şaşırmış bunu da itiraf etti. "Senin benim gibiler, kıyamıyorlar" dedi durdu. Öğrendiği diğer bilgi, yavrular daha kolay yuva buluyorlarmış ki bu duruma çok sevindim.
Netice olarak elimden geleni yaptım, oraya şu bayram telaşı bitsin ziyarete gideceğim, Baskasınınsesi Ankara'daki barınağın ziyaretçi kabul etmediğini söylemiş ama buradaki barınak pazar dahil 09. 00 - 16.00 arası ziyaretçi kabul ediyor. Ay dur bizimkilerin geçici yuvalarından canlı bağlanırım buraya hatta ne durumdalar duyururum söz.
Yakalanamayan 2 serseri akşam evlerinin yolunu buldular, bu durumda ne diyoruz; elde var 2...
18 Eylül 2009 Cuma
Özleyeceğim sizi sıpalar
Dün bizim 9 savaşçı için belediyeye ait bakım evine gittik. Yetkililerle yüzyüze görüşemedik ama telefonla iletişim kurduk, durumu bildirdik, adresimizi verdik. Biraz önce belediyeye ait Kedi ve Köpek bakım evi çalışanları gelip 7 tanesini alıp götürdüler. Diğer 2 tanesine ne oldu derseniz, yakalanamadıkları için yarını bekleyecekler.
Evet üzgünüm evet ağlıyorum evet özleyeceğim evet onlar için şu an en iyisi bu biliyorum ... yine de fırk...
Sen iste yeter
Şey diyecektim Oğuzum, ben diğer isteklerimi bu akşam kafamda şöyle bir toparlar yarın buradan yayınlarım olur mu?
tamam tamam şımardım işte napiim.
17 Eylül 2009 Perşembe
Sütümün son damlasına kadar
Sanmayın ki bu sahne uzun uzun devam ediyor. Şimdi bu bebelerin (bebelik dönemden çıktılar gerçi) dişleri kaşındığı için bir yandan süt emiyorlar bir yandan da emerken kaşımaya kalkıp bu zavallı annenin memelerini dişliyorlar. Haliyle anne canı yanarak "doyuramadım gitti sizi, başlarım sizin sütünüze" diyerek çekip gidiyor.
Bu sıpalar hala 9 taneler.
16 Eylül 2009 Çarşamba
14 Eylül 2009 Pazartesi
Pusarık mimleyince
-Hangi şehirde yaşıyorsun?
Edirne
- Mesleğin?
Bir mesleğim yok gibi hissediyorum, en azından bu şehirde. İstanbul'da denizciydim, şimdi hiç bir şeyim.
-Blog yazmaya başlama kararını nasıl aldın?
Ferhan Şensoy'un kalemimin sapını gülle donattım kitabını okurken desem. Şimdi şöyle kitabı okurken nice detayı görüp kıskandım, yalan yok. Sonra hafızamı zorladım. Görmediğim, görüşmediğim için ismini anımsamadığım oysa yaşamıma gelip renk katmış, gitmiş ama hiç olmazsa ismini anımsamak istediğim insanlar olduğunu farkedip bu işe kalkıştım.
-Ne kadar süredir blog yazıyorsun?
10 ay geçmiş gitmiş şimdi farkettim.
-Blogunu hangi sıklıkla ziyaret edersin?
Bilemedim şimdi hangi sıklıkla ziyaret ettiğimi.
-Pc açıldığında blogunu açmak kaçıncı sıradaki iştir?
Eğer zihnimde yazmak için bir şeyler birikmiş ise ilk.
-Başka bir blog sayfasında görüp aldığın bir şey ya da gittiğin bir yer oldu mu?
Film ya da kitap tercihlerim etkilenmiyor dersem yalan olur.
-Blogunda hangi konulardan bahsetmek seni mutlu eder?
Konudan ziyade anlatmak istediğim şeyi anlaşılabilir kıldığım ölçüde mutlu oluyorum, izdüşüm ne kadar paralel olursa o kadar keyifleniyorum. Hem anlaşılma isteği herkesin derdi değil mi?
-Bloglarda gördüğün diğer blog arkadaşlarını eklemekte seni cezbeden ne olur?
Eğer kapıları bana açılıyor, ismi gördüğümde zihnimde o kişiye dair bir şeyler canlanıyor, tanıdık birinden haber almışçasına yüzüm gülümsüyor, kederini anlayabiliyor, sevincine özeniyor, paylaşmış olduğu bir sorunu çözmek için ne yapabilirim'i dillendirebiliyor, düşüncelerine katılmıyor ama anlayabiliyor, kendisine dair bıraktığı izleri takip edebiliyorsam etkileniyor ve okudukça okumak istiyorum.
-Blog aracılığıyla para kazanma fikrine nasıl bakıyorsunuz?
Söz konusu reklamlar yüzünden o blogları okuyamıyorum çünkü yoruluyorum, ordan oraya atlarken konudan uzaklaşıyorum. Hal böyle olunca okuma caydırıcısı pencereler benden uzak olsun istiyorum.
-Blog arkadaşlarınla buluşma, biraraya gelme fikrine ne dersin?
Geveze ve Jto gelecekse neden olmasın.
-Bu soruları kimler cevaplasın?
Yeni okulundan vakit bulabilirse Başkasının Sesi yanıtlasın.
Entellektüel kaygılar iki kilo patatese dönüştüyse
Sezen'in sevgiyle ve özenle hazırladığı kahvaltı masasından hem karnımız hem ruhumuz tok kalktık. Ardından site yönetimimizin apartmanımızı uydu antenleme çalışmaları ve telaşı sabah saatlerinde başlayıp öğle sonrasında noktalandı. Eve sürekli birileri (uydu bağlayıcıları) geldi gitti, ayarlamalar yaptı, olmayınca tekrar geldi, tekrar gitti. Evin içinde bir ara saydım -bizimkilerle birlikte- tam altı adam televizyonda kanal bulma, ayarlama, kaydetme, kaydedememe, olmadı hadi bir daha bulma telaşı içindeydiler. Hal böyle olunca doğru dürüst hiç bir şeye odaklanılamadı, Sezen'le mutfakta sohbet sonra salon masasında o altı adamın yanında kafamızı kaldırmadan puzzle derken gün bitti. Karanlık basarken çok kanallı televizyona inat Benjamin Button esir aldı hepimizi ve filmin uzunluğu pazarımızı bitiriverdi.
Tüm bu antenlenme çalışmaları sırasında araya, geçen hafta yıkanıp ütülenmeyi bekleyen çamaşırlar, tüm gardrobun boşaltılıp yeniden yerleştirilmesi, çamaşır makinesinin çalıştırılması, nevresim değişimi gibi tamamlandığında insana ferahlık veren şeyler sıkıştırdım. Her kadın gibi bana da oluyor, çantamı boşaltıp yeniden yerleştirdiğimde, nevresimleri değiştirdiğimde, dağınıklığı topladığımda, zihnimdeki savaş alanı derlenip toplanıp uzlaşıyor ve çatışmalardan darmadağınık olmuş düşünce ordum bir hizaya geliyor.
Geçen hafta Janisjr ile mailleşirken konu yaşamımızdaki değişimlere geldi çattı. "Entelektüel kaygılar iki kilo patatese dönüştüyse artık Nirvana'ya az kalmış demektir" dedi kendisi. Düşünüyorum, şu halimle bu hafta diş doktoruna da gidebilirsem ne ala. Daha ne isterim...
12 Eylül 2009 Cumartesi
11 Eylül 2009 Cuma
Yaz biterken
Kilit
ikikereikidört : Bir dostumun kollarımın arasından kayıp gitmesine izin veremem, vermem, verirsem ne olur kısmını düşünemem, düşünmek istemem, arkasından dolanıp sımsıkı yakaladığım bu beden var ya bu beden, hiç itiraz etmesin bana, onu bırakıp gidemem.
8 Eylül 2009 Salı
Yaz mevsimi uğurlaması
7 Eylül 2009 Pazartesi
5 Eylül 2009 Cumartesi
Duvar projesi 1
Not: Duvar projesi dediğime bakma, altı üstü hoşuma giden fotoğraflarımı evde bir duvara minik çerçeveli halleri ile asıp gelip geçerken bakmayı istiyorum. Uzun süredir bunu isteyip bir yerlerimi kaldıramadığım için sözlerimde kalan bu edim, bir süre sonra gözümde o kadar büyüdü o kadar büyüdü ki sanırsın evimizdeki duvara değil bianele iş teslim ediyorum. E bu edayla üzerinde durduğum çalışmaya duvar projesi adını vermiş olmam kadar normal birşey olamaz. Haksız mıyım? Değilim. Öyleyim.
Elde var 9
4 Eylül 2009 Cuma
Yaşasın devinim
- Dün eve giderken yüzüme yerleşen gülümsemenin mimarı Jto oldu. Bloğumda gerçekleşmesini istediğim tüm değişiklikler için yardım etti, sabır gösterdi, mutluluk verdi.
- Son dört gündür hiç okuyamıyorum, 13 saniye bile, eyvah...
- Fotoğraf makinemi değiştirmek istiyorum, elimdekini seviyorum ama profesyonel bir makinam da olsun istiyorum ama elimde o şekilde kocaman bir makine ile her istediğim şeyin fotografını çekemem diye de düşünüyorum ama ben o makineyi en fazla Araplar mahallesinde ya da çingenelerin gettosunda kullanamam, ha kullanmaya kalkarsam ne makine kalır ortada ne de ben... bu durumdan ne sonuç çıkarıyorum, yeni bir fotoğraf makinesi istiyorum.
- Özellikle son bir aydır geniş mi geniş bir aile olduk, artık Halim ve Sezen ile akşam yemeklerini birlikte yapıyor haliyle birlikte yiyor, yemek sonrası ya film izliyor ya da kıran kırana bir mücadele ile okey oynuyoruz. Takım arkadaşım elbette Sezen. Halim ile oynayacak göz var mı bende?
- Nihayet çektiğim fotoğrafları çerçeveciye götürüp sonra da duvarımda bir köşede görebileceğim, bu hayalime her zamankinden çok ama çok daha yakınım. Yaşasın devinim.
3 Eylül 2009 Perşembe
Köprüler yıkılsın ona bir şey olmasın...
Sözün bittiği yerde yürüyor bu kadın. Bıçak sırtında yürüyor da diyebilirim. Peşinden gidiyorum. Peşinden gitmek istiyorum. Gittiği bu yolda zarar görmesin istiyorum. Aldığı kararların yükü altında ezilmesin, hırpalanmasın, kendine yaslansın, köprüler yıkılsın ona bir şey olmasın..