9 Ocak 2012 Pazartesi

Çenesi tutulan Çello çalan Kedi

Kimi sayfalarda "yazmaya ara veriyorum" ya da "buraya kadarmış" içerikli postlara denk geliyordum. Sessizliğe karışıp kaybolmuş nice günlük var halihazırda. Amacım onlardan birine dönüşmek değildi. Planlı, programlı bir sessizlik hedeflememiştim. Öyle olsaydı giderken en azından bir beşlik çakar öyle giderdim. Sonuçta sürekli yazarak her güne bir post döşemek zorunda değildim, burası benimdi. İster yazar ister susardım. Nasılsa canım isteyince yeniden yazmaya başlardım. Bunun için kendime zaman tanıdım.

Gelen maillerden sonra en azından buraya bir iz koymanın zamanı geldiğinin iyiden iyiye farkına vardım.

O uzun sessizliklerden sonra başlamak da ne zor. En azından şunu söyleyeyim, sağlıklıyız. Pirinç gittikçe gençleşiyor misal. Yaşını başını almış bir kedi gibi köşesine çekilip etrafı süzen bir prensesten çok zıpır gencecik bir çıtır kıvamında. Keyfi yerinde.

Oğuzum kimi zaman çok çalışmaktan kimi zaman benle uğraşmaktan eh evet yorgun ama bezgin değil.

Ben, akşam olup üçlü kanepemizde battaniyemiz, solumda Oğuz, sağımda Pirinç, kimi zaman My name is Earl, House, Fringe, Californication filan izlerken evet kesinlikle dinleniyorum. Neredeyse hiç okumuyorum. Ne kitap, ne gazete, ne blog... Haberlere ara sıra bakıyorum, Başbuğ'un tutuklandığını, Uludere olayını, İran ve Usa arasında Hürmüz krizi yaşandığını filan biliyorum, o kadar da değil:)

İşte böyle günlük. Pek çok şey yaşanmıştır mutlaka, kah çok sevinmişimdir, kah pek üzülmüş endişe denizlerinde derinlere dalıp gitmişimdir, kah günü sıradan kapatmışımdır, öyle ya da böyledir. Ama ben buralardayımdır, bilesin. Çenesi tutuk da olsa neticede bir kediyim. Öyleyim.