23 Şubat 2014 Pazar

Başlıksız




Yeni evimize taşındık, sonrası savrulma.
Yeni yeni yerleşmeye çalışıyoruz, eksikler hiç bitmiyor tabi, uzun zaman önce annemin kullanmayarak bana verdiği ve taşınırken yeniden ortaya çıkan ekmek yapma makinesi bizim için sürpriz oldu. Bu kadar kolay, bu kadar güzel olacağını tahmin etmiyordum ekmeklerin. Çeşit çeşit denemeler yapıyorum, şu ana kadar en çok beğendiğim sütlü ekmek oldu. Ekmek yapmadan önce çok fazla yazı okudum, tarif inceledim, hepsini kafamda derleyip topladım, sonuç önce sıvılar, sonra un, şeker, tuz ve maya ekmek teknesine bırakılıyor. Gerisi tamamen makinenin işi. Forumlarda üzerine yazılmış, çizilmiş onlarca yazı arasında en sık sorulan, "3 saat gibi bir sürede ekmek yapıyor, çok fazla elektrik harcamıyor mu?" Evet ekmek tam üç saat sonra hazır oluyor ama bu üç saatlik dilimin tamamında elektrik tüketimi sözkonusu olmuyor, hamuru dinlendire dinlendire yoğuran bir mekanizma ile karşıkarşıyayız, sonuç mis gibi kokan bir ev, üstelik benim çocukluğum bir ekmek fırınında geçti, kokularla birlikte sekiz yaşımdayım.

Çalışma odasında halen açılmamış koliler var, evin girişine Selami Usta ayakkabılık, portmanto gibi bir dolap yapıp önümüzdeki günlerde monte edince sanırım son gücümle dağınıkları toparlayıp tüm kolileri boşalmış olarak evimizden defetmiş olacağım.

Şurup ve Çilek ile olan yaşamımız sessiz ve derinden. Onlar bebeklikten ergenliğe geçtikleri için daha sakin günler geçiriyor gibiyiz. İki kedili evler de şenlik hiç bitmiyormuş, nisandan yana olan bu süreçte bunu anladım. Bir de bu ikisi kardeşler sözde, biri ne kadar ingiliz kedisiyse(Çilek/Dişi) öbürü bildiğin çingene (Şurup/ Erkek). İngilizle aramızda hep bir buzları eritme telaşı, isteği, özlemi.. Çingene olandan yana şikayetçiyiz, yüzümüzde yalanmadık yer bırakmamasına serzenişlerimiz, hayatın içinde bunun gibi türlü çeşitli dertlerimiz...