27 Ağustos 2009 Perşembe

Emir

Çok fazla okuyamıyorum.
Elime aldığım kitaplar tıngır mıngır gidiyor. Ama yine de 13 saniyeden daha fazla zaman ayırıyorum. Hiç olmazsa...

Dün akşam, okuduğum kitabın (Uçurtma Avcısı) başkarakteri Emir'e sinir oldum, öfkelendim, kızdım, "yanıbaşımda olsa keşke şöyle omuzlarından tutup silkelesem kendisini" dedim, derken o kızgınlıkla uykuya daldım. Sabah uyandım baktım kendime şöyle bir, Emir'e hala öfkeliyim. evet Emir'i bir kaşık suda boğabilirim.

26 Ağustos 2009 Çarşamba

Pazar Sabahları

* Kah gölgeye sığınmışız ilk çayımızı yudumlarken...

Kah yollara düşmüşüz bir köye doğru. Tazecik yumurtaların tadına doyamamış, dalından koparılmış domates-biberlerin kokusuna bulanmış, bahçenin meyvelerinden yapılmış reçellere kendimizi banmışız...

Önümüze çıkanları gördükçe ruhumuz doymuş, temiz hava çarpmış bedenimizi. Ufka bakıp "hayat ne güzel" demişiz pek bir içtenlikle..

25 Ağustos 2009 Salı

10'dan ilk kareler

Paylaştırmaya fırsat bulamadığım için böyleler...






24 Ağustos 2009 Pazartesi

10'dan haberler

Kahvaltı

Geçtiğimiz hafta Pazar günü erkenden uyandım, terliklerimi ayağıma geçirip elimi yüzümü dahi yıkamadan, ocağa çayı koymadan yavruların kahvaltısını hazırlayıp aşağıya indim. Ne zaman onlara yemek götürsem yoklama yapıyorum. Yoğurt kaplarından bozma iki yemek tabakları var, yemekle birlikte yavruları tabaklara 5'erli pay edip sayıyorum. 10 taneler, iyi.

Akşam yemeği

Çalıştığım günlerde yavruların ne yiyeceğine dair bir sıkıntım yok, işyerimde öğle yemeğinden artanlar onları doyurmaya şimdilik yetiyor. Eve girmeden önce işim yavruları doyurmak. İş çıkışı eve gelmediğim akşamlar ya yemeği yanımda taşıyorum ya da görevimi yerine getirecek kişi olarak Sezen'i ya da Oğuz'u seçiyorum. Pazar günleri yemeklerini ben pişirmek zorundayım. Şu an asli görevim onları doyurmak olduğu için itiraf ediyorum kolayı seçerek makarna haşladım, yoğurtla karıştırdım, yoğurdun tadına baktım karıştırmadan hemen önce, ekşi değil, güzel. Aşağıya indim, ne zaman onlara yemek götürsem, arsanın bir ucunda beni görür görmez bir koşu yanıma geliyorlar. Ay durun gözünüzü seveyim, geliyorsunuz ama ayak bağı oluyorsunuz bana, siz bana doğru böyle geldiğiniz için ben tabaklarınıza daha geç ulaşıyorum. Bir nevi tabakların yanına harmandalı oynayarak ulaşıyorum, sayıları çok fazla ve adım atmam gerçekten zor. Yine önce yemeği sonra yavruları paylaştırdım, saydım ve 2 eksik var. Bekçiye bakındım, göremedim. Bu 10 yavrudan bir tanesi var ki diğerlerine göre çok besili, göbeği yere sürünecek neredeyse, patileri diğerlerine oranla daha kalın, tüyleri daha parlak. İşte eksik olanlardan bir tanesinin bu olduğunu farkedince, "en güzeli gittiğine göre kesin bekçi bir sahip buldu" düşüncesini içimde yeşertip kendimi rahatlatarak yukarı çıkıyorum.

Gece uyumadan önce

Aklıma geldiler, ya bekçinin haberi yoksa? ya bunlar caddeye filan çıktılarsa? Ezildiler. Ama yok en güzeli kayıp. Kesin biri geldi beğendi, aldı ve götürdü. Diğeri de bonus olarak yeni bir yurt edindi. Bu düşünceyle uyudum.

Pazartesi

İş günü. Arsanın yanından hızla işe yollandım, ne alemdeler bakamadım. Çalışırken bir ara Geveze ile mesajlaştık. Geveze bir gün önce kaybolan 2 yavrudan habersiz yerinde bir yorum bırakıyor.

"amaaannn! hadi bakalım, her allahın günü say şimdi yavruları, 1 tane eksik çıksa kafayı ye, o minik canavar da 10 metre ilerideki çöp bidonunun arkasından kuyruğunu sallaya sallaya gelsin... "

Akşam iş dönüşü yemeklerini getirdim. Bunlar tabi beni görür görmez karşılama merasimindeler. Sayıyorum 10, bir daha sayıyorum yine 10. Sonradan öğrendim, olay aynen Geveze'nin dediği gibi olmuş, artık eskisi gibi panik yapmıyorum. Amaaan nasılsa gelirler. Bugüne baktığımızda sayıları hala 10. Hala yer konusunda gelişme yok. Bu hafta içi barınak ile görüşmeyi planlıyorum.

22 Ağustos 2009 Cumartesi

Çocuk olmak


güzeldir...

20 Ağustos 2009 Perşembe

İstiyorum

Yıllar önce izlediğim ve çok etkilendiğim bir filmdi. Çok feci şekilde bu filmi yeniden izlemek istiyorum.Bunca zaman geçti, araya nice filmler girdi, görüyor musun bak bir bu film karşıma yeniden gelmedi. Anladım ki ben beklerken o benim karşıma şans eseri çıkmayacak. Konusu tam olarak nedir hadi anlat deseniz anlatamam. Tek bildiğim etkilendiğim. Bir de merak ediyorum, acaba yine aynı şekilde etkilenir miyim? Bulabilir ve izleyebilirsem paylaşırım.



18 Ağustos 2009 Salı

Pamuktan bir gökyüzü


Çok yerinde keyfim. Keyfim çok yerinde de diyebilirim. Canım nasıl isterse cümlemi öyle kurabilir, çatısını çatabilir, çatılardan uçabilir, bulutlarla yarışa girebilir, sarmaşıklar arasından yeryüzüne süzülebilir, bir pervaneye konabilir, pervaneden bir balona sıçrayabilir, pembe balondan hoop bir bakmışsın kağıttan uçağın kanadına tutunabilir ve tam oradayken bir uğur böceğine aşık olabilirim.
Neyse konumuza dönersem; annemin sağlığı ile ilgili bir haftadır endişeleniyordum. Endişeleniyordum dediğime bakmayın siz, abuk sabuk teşhisler koymuştum bile, test sonuçları tertemiz gelince pırpır oldum. Ama bu koca kafamı nerelere vursam diye de düşünmüyor değilim. Tam bir haftamı kendime içten içe zehir ettim. Bana temizinden bir dayak lazım ben bunu anlıyorum.

17 Ağustos 2009 Pazartesi

her kedinin unutulmazları vardır







































flap


Bıkmadan usanmadan pirinç'in gözlediği karga sürüsünün geçiş törenlerinden biri. Pirinç işte bu kargalara bakarken ağzı sulanıp garip sesler çıkartıyor ve alt dudağını bir tiki varmış gibi istemsiz oynatıyor. Ah be kargacım diyorum bir gün yolunu şaşırıp bizim balkona bir iki saniyeliğine iniş yapsan da bizimkisi seni yakından bir görse.. Bir de sıkıyorsa yakından yapsın bakalım meeee şeklindeki transalmeditasyonunu. Ha diyelim o karganın yolu es kaza bizim evin balkonuna düştü. Kargaya birşey olmaz da, Pirinç'in ödü patlar mı? patlar, evin en ücra köşesine ışık hızıyla geçiş yapar mı? yapar, balkona adımını bir daha atar mı? Zor. Tamam kabul ediyorum Pirinç'e yazık...

15 Ağustos 2009 Cumartesi

Ağustos filmleri














10

Evimizin yanında yükselen inşaatların bekçileri, bekçilerin de köpekleri var. İşte bu bekçi köpeklerinden bir tanesi nasıl olduysa artık tam 10 tane yavruyu doğurup firesiz şekilde büyütmeyi başarmış. Şu an yavrular 1,5 - 2 aylık ya var ya yoklar. Bir gece, sessizliğin içinde cılız ve tiz seslerini duyana kadar yavrulardan haberdar değildim. Bekçiye sorduğumda "gel göstereyim" dedi. Görmez olaydım diyorum şimdi içten içe. Gördüm ve elbette kayıtsız kalamadım. Ne yer ne içerler derdine düştüm. Annenin sütü ile yetinecekleri dönemi geçmişler. Anne desen cılız, kemikleri sayılıyor, hangi süt ile besleyecek. Bekçi, çöpten yemek toplamaya çalışıyormuş yavrular için. Hem böyle şeyleri duyasım, göresim yok hem ilgisiz kalamıyorum. Şimdilik yavruların yemek sorununu çözdüm, en azından günde bir öğün karınları doyacak doymasına da büyüyünce ne olacak bu kuzucuklar şimdi bunu düşünüyorum.

14 Ağustos 2009 Cuma

Allak bullak etti




12 Ağustos 2009 Çarşamba

Kedili yaşam


Dün Jto ile yorumlaşırken kedilerimizi çekiştiredurduk bir ara. Çocuk ve misafir sevmemek gibi benzer özelliklerini dillendirdik. Jto'nun kedisi Mona Shibumi Jto için bir ilk kedi. Jto' da artık keditozunu kaptığına ve ciğerlerinin en ücra köşelerine o tozu gömdüğüne göre artık yaşamı kedisiz olmayacak, kalamayacak. Jto'da evin içinde kıpırtıya, nefese, devinime, huzurlu uykulara, neşeli oyunlara alışacak. Jto'da Mona'nın ortadan kaybolma anlarında evin içindeki sessizliği duyumsayacak ve okuduğu kitaptan başını kaldırıp "nerede şimdi bu" diyerek yaşanan kıpırtısızlığı garipseyecek, gözleri kah tüylerini tarayan kah uyuklayan Mona'yı arayacak. Hatta bir sonraki aşama -her evde kedi olmalıymış gibi- kedisiz evlerde ayaklarının arasından geçip giden bir canlının yokluğu canını sıkacak.

Kedili yaşam ancak kedilerle yaşayanların birbirlerini anlayabileceği türden bir yaşam. Kedilerle aramızdaki o dil, iletişim, koku alışverişi ve gözlerle temas zamanla oluşuyor ve onlar kestirip atamadığımız hayat ortağımız haline dönüşüyor. O yüzden belki de biz kediseverler kedilere olan düşkünlüğümüzü bu kadar dilimize vurur şekilde yaşıyor, artık onlarsız yapamayacağımızın bilinciyle adımlar atıyor, ne zaman kedi ile yaşayan biri yakınlarımızda salınsa kendisiyle farkında olmadan arkadaşlığımızı birkaç basamak üstten başlatıyoruz ve hepimiz ortak bir paydada zannımca birleşiyoruz, İster kedilerin gizemi, ister bilmecesi, bilinmezliği, büyüsü diyelim, ne dersek diyelim bizler aslında kediler tarafından esir alınıyoruz.