10 Mart 2012 Cumartesi

Kitap-lık

Buraya taşındığımız günden bu yana kitaplarımıza dair planlar içindeydik. Halihazırda satılan kitaplıkların hiçbirini  beğenmedik. Hadi, bu cümlenin beni burnu çok havada bir kimliğe büründürdüğünü düşünelim ve cümleyi şöyle değiştirmeyi deneyelim. Karşımıza çıkan kitaplıklar hayal ettiklerimizle hiç ama hiç örtüşmedi. Ya raf aralığı istediğimizin çok üzerindeydi, ya da rafların derinliği abartılı ve ihtiyacımızdan daha derindi. İstiyoruz ki çıtıpıtı olsun, enine de dar. Çift sıra dizilmek zorunda kalmasın kitaplar, elimizi attığımız gibi istediğimize ulaşalım. Kitabı rafın içine yerleştirip ittiğimizde de ön tarafta çok fazla boş alan kalmasın.

İstanbul'da yalnız yaşadığım günlerde kapımın önüne tezgah açan limoncudan sandıklar almıştım, ceviz rengine boyayıp sonra verniklemiştim. Yan yatırıp tabanını duvara yasladığımda oldu mu sana işte en güzelinden kitaplık. Üstelik kitaplarımın sayısı arttıkça raf kalmadı telaşına da hiç düşmedim. Limoncu amcaya pazarın kurulduğu cuma sabahları evden çıkarken kitaplık siparişimi verirdim, akşam apartman girişinde siparişimi beni bekler bulurdum. O günlerimdeki yokluğun tadı hafif limoni ama yine de bambaşka.

Bu akşam evimize sanayiden, işlerini bildiğimiz bir marangoz geliyor, ölçü almak ve hayalimizdeki kitaplığı tasarlamak için. İşleri çok yoğun olduğu için en erken bir ay sonra teslim edeceğini söyledi usta telefonda. Sorun olmaz dedim. Bu kadar zaman kitaplarla dağınık bir yaşam formunu benimsemişken iyi bir ustayı bizim hayalimiz bir ay da bekler iki ay da.

4 Mart 2012 Pazar

Ama Pazar günleri iyidir...




Önce elbette Oğuz ile güzel bir kahvaltı. Masada Trabzon tereyağı bile var. Sonrası Sezen'le kahvaltı üstüne kahve sohbeti. Sohbete ve kahveye doyduktan sonra attık kendimizi hemen dışarı. Elif'e söz vermiştik, verdiğimiz sözü tutup onu atlara götürdük, Karaağaç'a. At çiftliğinden çıkıp yeşil seraya oturduk. Bir demlik çayımız yanımızda, güneş masada. Temiz bir hava aldık. Karşımıza çıkan tüm hayvanları sıkılana dek sevdik. Elif'i bırakıp annemin bizim için evde mayaladığı yoğurdumuzu alıp evimize döndük. Karaağaç'tan dönerken Ayşenur ve Recep'in kulaklarını çınlattık. Baharda dedik, Sena'yı da alıp keşke gelebilseler yine Edirne'ye. Keşke...