23 Haziran 2013 Pazar

Cemil'in Okudukları, dinledikleri, izledikleri, bahsettikleri...


Günün birinde bir kitap kahramanının kitap listesini yapacağım aklımın ucuna gelmezdi. Cemil, "Sinek Isırıklarının Müellifi" kitabının kahramanı. Kitabı okurken birden fazla kitap ismine denk gelince çizmeye başlamıştım, alt alta sıralayınca liste uzunmuş o zaman farkettim, paylaşıyorum...
  1. Ada ya da Arzu - Vladimir Nabokov
  2. Yalnız Bir Avcıdır Yürek - Carson Mcculler
  3. Ayakizlerinde Adımlar - Julio Cortazar
  4. Mırıldandığım Öyküler - Julio Cortazar
  5. İçeriye Bakan Kim - Mehmet Günsur
  6. Gazoz Ağacı - Sabahattin Kudret Aksal
  7. Bodur Minareden Öte - Yusuf Atılgann
  8. Simply Red - A New Flame albümü
  9. Seçme Şiirler - Rene Char
  10. Oktay Rifat'ın "Güve Yenikleri" şiiri
  11. Çamlıca'daki Eniştemiz - Abdülhak Şinasi Hisar
  12. Bir Tren Yolculuğu - Ahmet Hamdi Tanpınar
  13. "Penceredeki Kadın" - Fronçois Truffaut filmi
  14. Franny ve Zooey - J.D. Sallinger
  15. Dalgalar - Virginia Woolf
  16. Rumours - Fleetwood Mac albümü
  17. Otlakçı - Memduh Şevket Esendal 
  18. "Muz Balığı İçin Mükemmel Bir Gün" Öyküsü - Dokuz Öykü / J.D. Sallinger
  19. Kürk Mantolu Madonna - Sabahattin Ali
  20. Şafak - Sevgi Soysal
  21. Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi - James Joyce
  22. Sensitive Kind - John Mayall parçası
  23. Sinnerman - Sixteen Horsepower yorumu
  24. Sonsuz Günbatımı - Furuğ Ferruhzad 
  25. Kırlardan Geliyorlar - Turgut Uyar şiiri 
  26. Döşeğimde Ölürken - William Faulkner 
  27. Yaz Evi, Daha Sonra - Judith Hermann
Not 1: Kitapta Cemil'in en yakın arkadaşlarından İlhan İki kitaptan bahsetmişti, biri Faulkner'in "Ses ve Öfke" diğeri ise, Elias Cannetti'den "Körleşme".

Not 2: Yazar bir yerde sadece "Dalgalar'ı satır satır ezberlesin" demiş, (15. Madde), Dalgalar isminde arama yaptığımda Necip Fazıl'ın bu isimde bir şiirini buldum, Demir Özlü'nün bir romanı da var bu isimde, ama ben  oyumu Virginia'dan kullanarak listeye aldım.

Not 3:  Sayfa 146'da aynen şöyle bir şey var... 

Cemil’e hayatın bir şölen olduğunu hissettiren şeylerin üstünkörü yapılmış bir listesi:

Virginia Woolf'un Mrs. Dalloway romanı
John Cheever’ın öyküsünden uyarlama: Yüzücü. Frank Perry yönetmiş, Burt Lancaster oynuyor.
Joshua Logan’ın Piknik filmi. Kim Novak ve William Holden başrollerde.
Seymour Glass: Ah! Edebi bir kahraman.
Charlie Haden ve Carla Bley’den The Ballad of the Fallen: Düşenin dostu olmaz şarkısı, şiiri olur.
Patrice Leconte’un Monsieur Hire filmi. Michel Blanc başrolde.
Ezginin Günlüğü’nün Bahçedeki Sandal albümü.
Mehmet Günsür’ün Hırça Mapası öyküsü.
Ali Osman Coşkun’un resimleri.
Raymond Carver’ın öyküleri, hepsi.
Nazlı’nın Palamutbükü’ne doğru yürürken söylediği Yeşil Ayna türküsü.
Melihat Gülses’ten Kapıldım Gidiyorum.
Pars Tuğlacı’nın Okyanus ansiklopedik sözlüğü.
Wynton Marsalis’in The Majesty of the Blues albümü.
Henri Rousseau’nun resimleri. Gümrükçü Rousseau.
Led Zeppelin’den The Battle of Evermore ve diğerleri.
Italo Calvino’dan Marcovaldo ya da Kentte Mevsimler.
Julio Cortazar’ın Oyunun Sonu adlı öyküsü. Yani, heykeller ve duruşlar.
Stevie Smith’in El Sallamıyordum, Boğuluyordum adlı şiiri; Cevat Çapan çevirisi.

16 Haziran 2013 Pazar

Konu başlıkları candır...

1- Bu iş böyle olmayacak, en iyisi yazmalı, yazmadığım zaman kitabı alıp gönül rahatlığıyla rafa kaldıramıyorum. Twitter'da Melisa Kesmez'i takip ediyorum, kitaplar hakkındaki önerilerine gözüm kapalı güveniyorum. Melisa, yenilerle aramda bir köprü gibi, yeniye elim çok korkak, üzerine bir iki kelime okumadan alıp vakit kaybetmek istememe hali, üzüleceğime Dosto'ya sığınırım düşüncesi... Bu yıl bir Barış Bıçakçı, bir Mahir Ünsal Eriş, bir Onur Caymaz... Üçü de şahane... Yeniler gümbür gümbür geliyor... Hem meydanlara, hem yayınevlerine...

Okurken bir yazarın ilk kitabı olduğunu hissettiğim anlar olmasını bir yere koyarsak, çok naif bir adamın eline düşmüş kelimeler, bu adam gece siyahlarını giyip son ses müzik çalan bir bara gidip sarhoş olmazmış da sanki gündüz vakti, çay bahçesine oturup çayını yudumlayıp gölgede kah başını öne eğip gazetesini okur kah geleni geçeni izlermiş gibi... Yokluğu iğdiş edip edebiyat yapmaya çalışmaktansa taşrada olup biteni var ederek yazmış dedim kitap bittiğinde. İyi ki okudum... Mahir'in evi bana iyi geldi...




2- Gökyüzü Sineması... Kaybetmiş insanların bilet alıp oturdukları bir sokak...Sandalyeler bel ağırtan cinsten.. İki cansıkıcı öykü, yolları kesişen iki insan, Muhsin ve Ferhat. Yani çok şenlikli değil bu sinema. Hüzün kokuyor.
Onur Caymaz'ın duruşunu seviyorum. İdeolojik söylemlerini, keskinliğini ve bu iki uzun öyküsünde dile getirdiği gerçekleri ... Özellikle ilk öykü su gibi, lıkır lıkır, zorlamayan bir dil, bizden biri. Her iki öyküyü daha önceki kitaplarında yayınlamış, şimdi, yıllar sonra ikisini alıp sevip okşayarak yanyana almış, okumaya susadığım günlerde bana çok iyi gelen bu adamı henüz tanımadıysan bu iki novella Onur Caymaz için iyi bir başlangıç..




3- Kitabı bitirdiğimde "Cemil'i yolda görsem tanırım" dedim. Böyle dediğimde, o kitabı sevmiş oluyorum, Cemil bana Zebercet'i de anımsattı, C.'yi de. Yani ister istemez yakında yine Yusuf Atılgan okumalıyım hissi ile bitirdim kitabı. Dili gayet oyunbazmış Barış Bıçakçı'nın. Kıvrak zekasına hayran oldum, dönüp tekrar tekrar okumak isteyeceğim bir kitap olduğunu düşünüyorum.

"Askerler babamı almak için geldiklerinde annemin Burda dergilerinin model paftalarını gizli planlarmış gibi dikkatle incelemişler, ne olduğunu anlamadıkları için de oracıkta paramparça etmişlerdi. Askerler çok az şey biliyorlardı, bilmedikleri şeyden korkuyor, yok etmek istiyorlardı. Biz askerlerden daha çok şey biliyorduk ve biz de bildiğimiz dünyanın bir an önce yıkılıp gitmesini istiyorduk" sy. 71

Elimde henüz başlamadığım "Bizim Büyük Çaresizliğimiz" var, okuyup Seyfi Teoman'ı da anmak istiyorum. 



4- Canım Tante Canım Rosa.. Yalan yok, yıllardır ukte olan bir yazarı aldım elime, sardım, sarmalandım, heyecanlandım, Rosa ki "bütün kadınca bilmeyişlerin tek adı", sembol gibi... Kurallara ters düşen, aykırı ve elbette yalnız kadın. 

"çıplaktık, yürüyorduk, utanmayı öğrenmemizle unutmamız bir olmuştu, çıplaktık yürüyorduk. kimin sınava girdiği unutulmuştu, çıplaklık unutturucudur. biz unutmak için, kaçmak için soyunanlardandık, kaçmak için. oysa hatırlamak için soyunulur, hatırlamak için, yüzyıllardan beri unutulanları hatırlamak için. neyin olmadığını, neyin olamayacağını hatırlamak için, yeniden başlamaya gücü olmak için, seçim yapmak için, seçim yapabilecek açıklığa kavuşabilmek için. hayır demek için, evet demek için, başkaldırmak için, yakıp yıkmak için, barış için soyunulur, soyunulur. tante rosa daha bir kez olsun bunlar için soyunmadı, bunlar için soyunmadı, bunlar için soyunulabildiğini düşünmedi, görmedi, bilmedi. tante rosa bütün kadınca bilmeyişlerin tek adıdır. işte unutmak için, neyi unutmak, neden kaçmak için, işte bunlar hiç bilinmiyor, bunları bilmek bile bir ad değiştirmektir, bir kılık değiştirmektir, neden kaçtığını, neyi unutmak için soyunulduğunu bilmek, sadece bunu bilmek, doğduğu anı bilmek, çıplak doğmuş olduğumuzu bilmek, çıplak öleceğimizi bilmek, hiçbir şeyi bilmemek ya da, ama hiçbir şey bilmediğini de bilmemek, yararsızlığı bilmek, yararsızlığı. bunun için soyunmak ve suyun dibini görmek."


5- Şurup ve Çilek. 25 Nisan günü Oğuz taşıma sepetine koyduğu gibi alıp evimize getirdi. Edirne'de Alipaşa Çarşı'sının hemen arkasında tuvaletlerin yanındaki bir arada yaşıyorlardı. Artık bizim evimizdeler. Tekir özelliğini fazlasıyla taşıyorlar. Çok hareketli, çılgın oyuncu, bizi rahat uykumuzdan alıkoyacak kadar serseriler. Arkadaki, biraz "ne çekiyosun" bakışı atan Çilek dişi olanı ve 2 ay sonra kısırlaştırılacak ki Şurup Bey ile aralarında kardeşlik ilişkisi başka boyutlara taşınmasın. Şimdilik ilişkimizin çok başındayız. Geveze Baykuş çok şahane bir yorumla olayı özetledi, "Pirinç'in yokluğunu ancak iki kedi doldurabilirdi." 

Pirinç'i çok özlediğimi yine söyleyeyim, Pirinç dost, Pirinç can, Pirinç kardeş, Pirinç evlat gibi.. Bu sıpalar onu özlediğim gerçeğini değiştiremeyecek, ama sanırım kedili bir yaşam kolay vazgeçilecek bir biçim değil, anlatması zor. 


6- Edirne'den bir kare... Yaşananlar için söyleyeceğim yeni hiçbir şey yok. Çok üzgünüm sadece...


Hayat bizim için bugünlerde biraz böyle...