bazen ben bile inanamıyorum İstanbul’un kaosundan firar ettiğimize.
kariyer, üst düzeyde esir yönetici, çok paralar kazanmayı hedefleyen kitlenin bir üyesi olmak gibi amaçların peşinde koşmadığımı düşünürsek iyi de ettik. Ha neyin peşinde koştun derseniz, hayatta bir şeylerin peşinde koşmak gerektiğine de inanmıyorum ki. Önüme hedefler koyup onların peşinden gitmiyorum, gidemiyorum, elimden gelmiyor, bir şekilde o yoldan çıkıyorum, amacımın ne olduğunu unutuyorum. Çok sonra anımsıyorum ama iş işten geçmiş oluyor, amaç edindiğim yol benim gözümde değerini yitiriyor, anlamsızlaşıyor, peşinden gidecek bir yol olmaktan çıkıyor. Somon balıkları gibi bazen nehrin akışının tersine yüzerken buluyorum kendimi. nereye gittiğimi bilmeden bir yerlere yol alıyorum. Evet genetik hafızaya inanıyorum.
Belki sırf bunlardan ötürü annemin istediği bir kız olamadım. O ne kadar giyim kuşamına önem verirse, takıp takıştırır ve üzerine bir şeyleri yakıştırırsa ben hep tam tersi oldum. Çıtı pıtı hanım hanım olamadım, şöyle topuklularım üzerinde kuğu gibi salınamadım, giydim kırmızı adidas’larımı, taktım sırt çantamı, hep avare oldum, ayakları yere basmayan oldum. Hayalperest oldum, oldum da oldum ama istenilen gibi olamadım. zaman zaman sırf annemi mutlu etmek için bir mağazaya giriyorum, şık bir şey buluyorum tam annemin istediği gibi, ağzı yüzü kaymayan, şıkır şıkır işte. Alıyorum ve mağazada çok şık olan o giysi ne oluyorsa benim evimde bambaşka bir şeye dönüşüyor, tam böyle spor bapuçlarla giyilebilecek bir şey oluyor. Ben ne yapıyorum ediyorum büyüklerin abiye dediği o şeyi paspal bir şeye dönüştürmeyi başarıyorum, aferin bana. Sonra böyle düğün-bayram gibi ziyaretlerde yine en çirkin, en şey ben oluyorum. O şey neyse işte. Anneme göre, kazık kadar kadın oluyorum, para da kazanıyorum ama o parayı kitap, dvd, sinema, konser gibi gereksiz şeylere harcayabiliyorum da adam gibi bir kıyafet almaktan nasıl da aciz oluyorum.
Topuklu ayakkabı konusu bambaşka bir şey zaten. Cansu ve ben, Almanya - İstanbul uluslar arası telefon hattını tam 20 dakika sırf bu topuklu ayakkabı üzerine meşgul ettik, ters dedik bize, ruhumuza ters. Ütü çizgili pantolon uzak bir diyarın giysisi bizim için. Neyse ki kıyafet açısından hep free olabileceğim iş yerleri seçtim kendime, kendimi o şekilde kabul ettirebildim. Bir müşteri ziyaretim olduğu vakit, çıkardım üzerimdekileri işyerinde, giydim ütü çizgili şeyleri ve topuklularımı, gittim görüşmeye, sonra gelir gelmez ofise, daha asansör bitiminde çözmeye başladım düğmelerimi, olmuyor işte alışmamış şeyde don durmuyor. sonra ayacıklarım öyle alıştı ki spor ayakkabı giymeye, new balance’ ı keşfettiğimde bayram etti onlar da. Yaşasın konforlu yaşam.
Her kadının annesi ile ilişkisi farklı yoğuruluyor ve temeller çok küçük yaşlarda atılıyor. Anlıyorum ki bizim temelimiz sapasağlam. Annemden uzaklara gitmeye gücüm olduysa da kanadımın bir ucu hep ona dokundu, ondan ses aldım, nefes aldım, yaptıklarıma onay aldım. Anneler böyledir, bağımsız olmamızı isterler elbet ama onlardan kopup gitmemize de izin vermezler. annemi hep çok sevdim, belki çok sevdiğim için zaman zaman aramıza kara kediler girdi, soğuk rüzgarlar esti, hala da mevsimi geldiğinde bir sebep bulur alırız aramıza o kediyi. günde 15-20 dakika telefonda konuşmazsak rahat edemeyiz o ayrı. Her gün konuşsak dahi ertesi gün için gerekli malzemeyi konuşmamızın üzerinden 12 saat geçmeden toplayabiliyorum. Sanıyorum ben doğarken doktor göbeğimi kesmeyi unuttu, hala bir şekilde ondan besleniyorum. Şimdi Edirne’ye onun yamacına, dizinin dibine taşındık, sohbetlerimiz telefondan yüzyüze görüşmelere, karşılıklı kahvaltılara, kahve keyiflerine dönüştü.
Sapasağlam bir annenin kızı olmak benim hayatımdan beklenenlerin çıtasını da yükseltiyor. yürekli, dimdik, hastalıksız, kedersiz olmamı zorunlu kılıyor başımdaki anne. Güçlü olmak doğuştan gelmiyor, sonradan ediniliniyor, bana göre çok zor koşullarda verdiği yaşam mücadelesi onu güçlü kılmış, yenilmez kılmış, kol kırılmış yen içinde kalmış, kimselerden destek istememiş, hiçbir şey olmamış gibi yola devam etmiş. Böyle bir annenin yanında çok ama çok duygusal bir babanın kızı olmak beni köşeye sıkıştırıyor. Babam nasıl sulu gözlüdür yarabbim, evlere şenliktir, yufka yüreği kuş gibi atar, en ufak şeylere hüzünlenir, biri gelir öper yanaklarından hoop duygulanır, haber kuşağını izler, duygulanır. Yatılı misafir sevmez çünkü gidişinde yaşayacağı hüzünden bunalır. Üniversite yıllarımda yurttan bir arkadaşım bize geldi ve bir haftamızı beraber geçirdik Edirne de. Babam, bir haftanın sonunda arkadaşımı otobüsün yanında uğurlarken iki gözü iki çeşme “ yine gel tamam mı?” dedi Seda’ya. Seda şaşkın, babası ağlayarak uğurlamamış onu İstanbul’a, erkekler ağlamaz ne de olsa. Böyledir benim babam. Dünya nimetlerini ikram etmeyi sever, poşet poşet market alışverişi yapıp oğullarının evine taşır karıncalar gibi, gecenin kör vakti annem sırf laf olsun diye “Salih evde deterjan bitti” derse dediğine pişman olur. Çünkü babam o deterjan o an alınmazsa uyuyamaz. kalkar gider alır o deterjanı, ha olmadı, açık bir yer bulamadı da alamadı diyelim, sabah altı bilemedin yedi babam ayakta, marketin kapısında. kirli çamaşırlar peşinden kovalayacak sanki. Ona göre bugünün işi yarına bırakılmamalıdır, hatta yarının işi yarına da bırakılmamalıdır, bugün yapılmalıdır. 31 yıllık yaşamımda tez canlı gördüm ama babam gibisini görmedim. Mesela sabah uyandığında traş olması gerekir ama sabaha bırakamaz işini, geceden olur, sabah içmesi gereken ilacı dayanamaz kalkar gecenin bir yarısı içiverir, böyle pimpirikli, duygusal, vicdanlı, canımın istediği bir şey var mı diye etrafımda pervane olan bir baba figürü benim için kale gibidir. Bugünlerde market alışverişi yapıp bırakılması gereken bir kapı daha çıktı şimdi onun karşısına, ben geldim yine hayatlarına. ama o mutlu, ben size bakarım diyecek ve 70 yaşında hala canla başla çalışabilecek kadar. Bir kriz ve By-pass atlatmış bir kalp ve vücudunda fermuarlarım dediği diğer ameliyat izleri ile bence süperman, süperotesi gizil güçlü babaların babasıdır ki işim onun açısından baktığımda da zordur. Onlardan daha güçlü, daha yürekli, daha verici olmayı nasıl başarabilirim?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder