Alper Canıgüz / Tatlı Rüyalar
Bu kitapla nasıl tanıştım?
2000 yılının yaz mevsimi. Çok sıcak bir yaz olduğunu anımsıyorum, o günlerde oramdan buramdan terler akarak atmosferi hiç de fena olmayan o cafede çalışırken ve 2. katta merdivenleri çıkınca hemen sağdaki ilk masaya servis yaparken masanın üzerinde duran 3-4 kitap arasından ilgimi çekiverdi. Psiko-absürd romantik komedi. Ama kapağındaki çizgilere daha bir bayıldım. Masada oturan beyefendi ile de gelip gittikçe minik minik söyleşiyoruz, kitaplar, fotoğraf gibi konular üzerine dönüp duruyor sohbet, ben yakın bir zamanda o cafede çalışmayı bırakıp bir fotoğrafçının asistanı olarak işe başlayacağımı söylüyorum, çok heyecanlıyım, çok sevinçliyim, havalara uçuyorum, bir sünger gibi her şeyi içime çekiyorum, çok umutluyum, yaşam beni bekliyor tadındayım, henüz bazı heveslerim örselenmemiş, bembeyaz, pırıl pırıl ya da rengarenk…
Gecenin sonunda merdivenlerden çıkınca sağdaki masaya hesabı götürüyorum ve kasaya dönerken elimde bu kitap var, imzalanmış, tarih 24 ağustos 2000. O günden aklımda Alper Canıgüz’e ait kalan fotoğrafın içinde ince düşünceli, sakin duruşlu, güleç yüzlü bir adam var.
“Hayattan geri ne kalır, niye kalır kim bilir? Belki de böyle olmasa ne bu kitap ne de hayat bu kadar tatlı bir rüya olurdu…”
İmzanın bir kısmında bu cümle yeralıyor. Ha diyeceksin ki sen o ince düşünceli bulduğun adamın imzaladığı kitabı bugüne kadar yoksa okumadın mı? Evet. Okumadım. Olmadı işte, sıra mı gelmedi, ruh halim mi elvermedi, yok yok başlamış ama araya ne girdiyse bırakmıştım, elime aldığım, beğendiğim ama elimde olmayan sebeplerle yarım bıraktığım kitaplar da biraz küsüyor sanki bana, elime koşa koşa gelmiyorlar. Neyse yine bir Ağustos ayında ve en az 2000 yılınınki kadar sıcak günlerde elime aldım ve bir çırpıda yutuverdim. Hem kendime çok kızdım neden bu kadar erteledim diye, hem harika iş çıkarmış dedim, hem kitabın benle barışmasına çok sevindim.. hem ilk fırsatta yeni bir Alper Canıgüz kitabı edinelim dedim hem… hem…
Bir Matthew Scudder Polisiyesi / Lawrence Block
Ölümün Ortasında ve Buz kıracağı Cinayetleri
Ölümün Ortasında ve Buz kıracağı Cinayetleri
Bay Scudder öyle çok ilginç bir kişilik değil ama harika bir burnu var, çok iyi koku alıyor ve cinayetleri biraz uğraşsa da şıp diye çözüveriyor, alkolik olduğunu kabul etmeyen alkoliklerden(Oğuz bu fikrimin daha sonra değişeceğini söylüyor), görevinden istifa etmiş eski bir polis memuru, eşinden boşanmış, iki oğlu var, böyle dışarıdan bakınca kaybetmiş gibi, ah bir de polisiyelerin sanırım olmazsa olmazı burbon seviyor. Neyse ana karakterimiz bu şekilde. Şimdilik iki kitabını bitirdim. Üçüncüsü elimde, ne yalan söyleyeyim ki çok heyecanlı.
Ah nasıl anlatmalı ki bu kitabı, zor ve kesinlikle başarabileceğim bir şey değil, teknik konulardan başlamayı deniyorum. Kitap üç farklı kitabın bir araya toplanmış hali. Neymiş bunlar? Evimizin Tek Istakozu, Oburcuğun Edebiyat Kitabı ve Rüyamdaki Sofralar. Ortak özellikleri yemek ve yemek kültürü. Yemek ile ilintili akla gelebilecek bir çok şeyin Selim İleri’nin anılarında nerede ve nasıl durduğunu okuyoruz bu kitapta, misal akide şekeri, misal maydanoz, erişte, salep, karabiber, enginar, mazide kalmış ev yapımı şuruplar…
Okudukça Selim İleri’nin anılarına, anılarındaki en ufak kırıntılara nasıl da özenle sahip çıktığına tanık oldum, kendisine bir kez daha hayran kaldım.
Mutfakla, yemekle ilgisi olmayanlar, seçimini özensiz hazırlanan yemeklerden yana kullananlar, ayaküstü karnını doyurup ruhunu aç bırakanlar için değil bu kitap. O yüzden bir yemek daveti vermeden günler önce başlayan koşturmalar, bir türlü ne pişirileceğine karar verilemeyen ziyafetler ve öncesinde yaşanan telaşlar ve kitaba taşan anılar bir yerde kendilerine anlamsız gelebilir. Diyeceksin ki sen çok mu farklısın? Evet değilim ama o sofraların zarafetine de özenmiyor değilim. Neticede çok keyifle okudum, ölçekler içermeyen yemek tariflerinde hiç sıkılmadım, bir çok anıyı yanımda taşıdım, şurup kokularına bulandım, reçellerle savruldum, Hindistan cevizi ile kahkahalara boğuldum, Müzeyyen Senar’ lı yemek ile hüzünlendim, kitaptan çok ama çok etkilendim. Anılar böylesi güzel taşınınca, insanın haliyle alıp baş tacı yapası geliyor…
Okudukça Selim İleri’nin anılarına, anılarındaki en ufak kırıntılara nasıl da özenle sahip çıktığına tanık oldum, kendisine bir kez daha hayran kaldım.
Mutfakla, yemekle ilgisi olmayanlar, seçimini özensiz hazırlanan yemeklerden yana kullananlar, ayaküstü karnını doyurup ruhunu aç bırakanlar için değil bu kitap. O yüzden bir yemek daveti vermeden günler önce başlayan koşturmalar, bir türlü ne pişirileceğine karar verilemeyen ziyafetler ve öncesinde yaşanan telaşlar ve kitaba taşan anılar bir yerde kendilerine anlamsız gelebilir. Diyeceksin ki sen çok mu farklısın? Evet değilim ama o sofraların zarafetine de özenmiyor değilim. Neticede çok keyifle okudum, ölçekler içermeyen yemek tariflerinde hiç sıkılmadım, bir çok anıyı yanımda taşıdım, şurup kokularına bulandım, reçellerle savruldum, Hindistan cevizi ile kahkahalara boğuldum, Müzeyyen Senar’ lı yemek ile hüzünlendim, kitaptan çok ama çok etkilendim. Anılar böylesi güzel taşınınca, insanın haliyle alıp baş tacı yapası geliyor…
7 yorum:
Pek sevdiğim kitapları okumuşsun Çellocum. Polisiye seviyorsun sanırım, hiç Emrah Serbes okudun mu? Onun polisiyeleri şu anda dizi yapılmış, fragmanları dönüyor kanallardan birinde "Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi adıyla". Ha bir de Erken Kaybedenler diye öykü kitabı var ki o da çok güzel öneririm. Gecenin 2 sinde benden bu kadar, sevgiyle kal...
Leylakçığım, evet yaz günlerinde zihni de dinlendirmenin bir yolu sanırım polisiyelerden de geçiyor benim için, emrah serbes aklımda, hakkında yazılanları okudum, heidi okumuştu ona da özendim ama henüz kitaplarını alamadım, baksanıza alper canıgüz 10 yıl beklemiş dilerim emrah serbes için de aynı süreç işlemez.
önerilerin için çok çok teşekkür ederim.
Sevgili Çello,
Bazı kitaplar vardır,eline alırsın bırakırsın,bir zaman sonra
yine alır yine bırakırsın.Bir zaman sonra unutur gidersin....Yıllar sonra saklandığı köşeden sana göz kırpar,sen de eski bir dostla karşılaşmışçasına sarılır hasret
giderirsin.Seninki de öyle olmuş
''Tatlı rüyalar ''kitabında..
Aslında şarapların yıllandıkça tat vermesi olayı var ya;okuma olayında da bu kural geçerlidir.Bazı kitaplar vardır,okuduğun yaş,ruh durumun o kitaptan yeterince zevk almana manidir.Yıllar sonra ruhun olgunlaşması aldığın zevki doruklara çıkartır.Her yemek her zaman aynı tadı vermez Çellocum....
alper canıgüz'ün "oğullar ve rencide ruhlar"ını okudum ilk ve çok beğendim. tarzı gerçekten iyi.
Sevgili Kedicik, iyi bayramlar sana...
deseneki tam benlik bu kitap :-)
cansum benim, oburcuk mutfakta evet kesinlikle tam tam senlik bir kitap.
belki tr ye geldiğinde kendi ellerimle hediye ederim sana.
Beyaz Tuval,
iyi bayramlar mesajına karşılık vermeye fırsat olmamıştı. dilerim bu postun yorumlarına abone olmuşsundur ve mesajımı görebilirsin. sana en azından mail yoluyla ulaşmaya isterim. mart ayında edirne ziyaretini şimdi okudum inanmazsın. evet biraz geriden geliyorum (yüzüm kıpkırmızı) keşke haberim olsaydı da senle nehrin kenarında birlikte çay içebilseydik ve birlikte susabilseydik.
benim mailim profilimde mevcut. sevgiler
Yorum Gönder