Kadın olmak zor diyeceğim ama çok klişe duracak bu giriş. Zavallı beynimin içindekileri derleyip toplamaya çalışırsam başarısız olurum korkusu var, nasıl bir cümle ile devam edebilirim bu yazıya, hormonlar desem. Evet bokumuza bile karışan hormonlar. Ne yapsak arkasında onlar var. Düşün bak, mesela geçenlerde markette kasiyer kıza çok yavaş davrandığı için attığın o feci bakışın arkasında hormonlarından başka ne var sanıyorsun ki.
Bu hormon düşmanı, benim çeneme vuruyor en çok. Normal zamanda susup geçebileceğim şeylere karşı elbette susmuyorum, hormon dilimi bıçak gibi biliyor -elbette pms döneminde-, sonra bir bakmışım pabuç benzetmesi gelip dilime yapışıyor.
Bayramlarla aram hiç hoş değil benim. Sosyalliğe yakın olan karakterim bayram günlerinde birdenbire asosyal oluveriyor, üstüne bir de pms eklenince çifte kavrulmuş pabuç dilli asosyal çello karşınızda gururla sunar oluveriyorum.
Durduk yerde laf sokmaya çalışan insanlardan hiç hoşlanmıyorum. "Elimi öpmeye hiç gelmiyorsunuz" diye serzeniş içerikli mızırdanmalardan kaçabildiğim kadar kaçıyorum ama bir yere kadar, sonra o yırtık çello çıkıp "evde duruyor musunuz ki gelip elinizi öpelim" deyiveriyor ve sonra konu münakaşaya dönüyor, bir sonraki saldırı "E sen kandillerde de aramıyorsun hiç bizi". Şimdi bu cümle ile beynimde şimşek çakıyor, yahu ben senin inandığın dine dahil değilim anla işte bunu, bırak beni bu halimle, kendi inançsızlığımla boğulayım demek istiyorum, aslında mesele inanmamam da değil, ben senle kandillerde samimiyetsiz konuşmalar yapmak zorunda mıyım? demek istiyorum, Hayır değilim. Susuyorum susuyorum susuyorum sonra işte bir yerde patlıyorum.
Elimden geldiğince Şeker Bayramı dedim. Ramazan Bayramı diyenleri de kibar şekilde "Şeker Bayramı" olarak düzelttim. Bu konuda uslu durdum, kimseyi kırmadım. Neyse...
Ben aslında güzel bir tatil geçirdim, son günü saymazsam. Akşam işyerinden bir arkadaşımın düğünü vardı, yüzüm elbette asık. Düğünlerden de hoşlanmıyorum bak. Zorunluluklar gerçekten çok sıkıcı. Düğündeyken TV karşısında olanlara telefonla bağlanıyoruz, referandum sonuçları geliyor yavaş yavaş, yüzler yine asık. Sonra aklımız basketbol maçında, Oğuz Janis'i arıyor, maç skorunu öğrenmek için. Ara ara haberler geliyor, Hido kavga etmiş, oyundan çıkarılmış, yok yok yeniden alınmış... Böyle geçiyor ilk yarı, sonra düğünden sıvışıp kendimizi gördüğümüz ilk bara atıyoruz, televizyonun sesi sonuna kadar açık, maçı izliyoruz. Yok yok canımızı sıkacak çok şey var, basketbol maçının yenilgisine üzülmüyoruz, ne de olsa dün çok daha büyük yenilgiler aldık. Geçmişler olsun.
13 Eylül 2010 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
5 yorum:
:( haklısın hemşeri kedim. Biz de çok üzgünüz...
Bu bayram da "sadece istediklerine giden hayırsız yeğen" olmakla iyi ettiğimi anladım.
İyi bir iş sahibi ol, evlen, çocuk yap dolduruşunun dördüncü ayağıdır bayram. Şeker yedikçe zihnim açılıyor sanki...
Bir erkek olarak söylüyorum, "hormonlar ah şu hormonlar" hehe :D bayramları hiç sevmem yav.. *istersen say söv, sevemiyorum alla alla -.-*
Ve evet, milletimize müstahak o sonuçlar. Görcez bakalım sonumuz nolcak.
:) waaw, çello çıldırmış olmalı. iyi yapmış. ben de mütemadiyen çıldırık vaziyetlerdeyim de bak suçu hormonlara atmak gelmemişti aklıma. benim hormon yerine koyduklarım insanlar çellocuğum. kandil ve bayram mesajları, el öpmelerinden ben de haz etmem. bir tür zorunluluk ve başka bir tür riyakarlık içerir bazı zaman/yer ve dahi kişilerde. dediğin gibi bütün mesele "samimiyet". yoksa her gün bayram, kandil olabilir insan ilişkilerinde. ve sen mevcut samimiyetinle emin ol daha inançlısındır, haksızlık etme kendine yahu :) bırak o payeyi onlara. ne siyasi görüş ve ne de yanlışa karşı duruş, onların göründüğünün aksi olmanı gerektirmez. üstlenme o duruşu.
bazen ben de derim çoook kızdığım ve asla inançlı sıfatını yakıştırmadığım insanlarla karşılaşınca; onlar inançlıysa, ben değilim, diye :) hoş, onlar dediklerim de öyle görüyor olabilirler. bu da bir yarış oldu değil mi? kim inançlı, kim daha inançlı, ennn inançlı?? hey, yavaş :)
kabuk, görünüm ok. ama içe sızan bir şey var mı? yok. artık herşeyde böyle değil mi biraz?
yetmez ama evet, ve elbette evet oyları sayesinde çıkan sonuç beni de mutlu etmediyse de -zira yetmez ama hayır diyenlerdenim ;) - yapacak bir şey yok. zaten yapacak bir şey olsa da yapacak kimse yok.
bu durumda patlamamak için pirinçle az biraz oynayıp, fotoğraflarını çekip akabinde bisikletine binip ouzla buluşup kitap okuyup piknik yapmanı tavsiye eder; benim de evde 3000 parçalık puzzlenin sonuna vardığımı, kışlık giysileri, kitapları, filmleri ortaya döktüğümü bilmeni isterim :)
hormonlar hep olacak, dünya senin tersine hep dönecek, sen de hep aykırı kalacaksın. ama "engellere harcanmayan güçler ne güne? dayat ki yaşadığını anlayasın!" demiş şair ya, o misal...
ne uzun yazdım yahu :) hormonlar, hormonlar...
JtoO'cuuum senin kısacık yorumlarına hasretken sen bana sürpriz yapıp mektuplar yazıyorsun ve beni çok çok mutlu ediyorsun. Senin kendinle konuşur gibi yazdıklarına bayılıyorum.
Aslında yazıya dökünce öfke daha alevli ve canlı kılıyor kendini, yaşarken o kadar dalgalı ve kabarık olmuyor deniz, hem benim öfke karakterim saman alevi cinsinden, öyle parlayıp söner gider. Hormonlarımın etkisi de gelip geçiyor neyse ki. Yoksa biz kadınlar çok çekilmez olurduk sanırım.
Bir yerde dediğini yapıyoruz. Pirinçle kovalamaca, motorla yollara düşmece, bir bölüm House izlemece... Hayat geçiyor böyle işte...
Yorum Gönder