22 Kasım 2010 Pazartesi

Akşam üzerinde planlar yaparken

Ofisin içinde hapşırıp burnunu çekenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Ben şimdilik gayet iyiyim. Meyveden bu kadar uzak durmama rağmen. Neredeyse HİÇ tüketmiyorum. Geçen akşam zorla bir mandalinayı bitirdim. Diyorum ki bugün iş çıkışı çarşıya gitsem. Güzel bir meyve sıkacağı alsam. Eve giren havuçların bile suyunu çıkarıp kendime ve Oğuz’a güzel kokteyller hazırlasam. Güzel plan. Sağlıklı.

Kuaföre de gitmem gerek. Saçlarımın uçlarından aldırmam için. Uzatıyorum ya. Güzellik için değil de sadece sağlıklı olmaları için kestirsem. Sonra diyorum saç düzleştirici aletlerden de mi alsam kendime. Almakla kalmayıp kullansam... Düşündüm de kuaför işini başka bir güne erteleyelim en iyisi. Hepsi bugüne sıkışmasın. Evet.

Peynir konusu bir çok kişide olduğu gibi bizim evde de çok hassas. Ailemizin peynircisi çarşıda. Tereyağ da yapıp satıyorlar hem. Yerel bir marka ama süt ve süt ürünleri konusunda harika iş çıkarıyorlar. Çarşıya gitmişken peynir de alırım. Evdeki bitmek üzere.

Bir zamanlar ailemizin cdcisi vardı. Vardı diyorum çünkü artık filmleri ve dizileri internet üzerinden izliyoruz. İşte ailemizin cdcisi Can abi ve Necibe abla nasıl tatlı insanlar. İkisinin de gözlerinde ışık var. Can Abi şeker hastası. Hasta olduğu günler dükkana gelemiyor. Evin alışverişi için çarşıya çıkmıştım bayramdan hemen önce. Yufka, peynir, tavuk gibi şeyleri almak için. Dönüşte balıkpazarından da geçmiştim üstelik, geçerken hamsilere tav olup bir kilo da ben almış eve dönüvermiştim. Ama işte eve dönmeden önce onlara uğramıştım. İyi bayramlar dilemek için. Can Abi yoktu yine. Bugün çarşıya gitmişken belki onlara da uğrarım. Kısacık.



Pazar günü direksiyon sınavına gireceğim. Yazılıdan söylemesi ayıp 100 aldım. Ama 100 aldığım için çok korktum. Kopya çektiğimi düşünürlerse diye. Kpss’deki olaylardan sonra insan 100 almaya da korkuyor yahu. Hı ne diyordum, sınav demek benim için özgürlük demek. Günün birinde sınavla özgürlük kavramını bir araya getireceğimi aklıma bile getirmezdim. İşe bak.


Çok çok hareketli günleri geride bırakıp artık rutin hayatımıza dönmenin arefesindeyiz. Birbirine benzeyen, hareketsiz, durağan günlerimiz olsun hep. Hayat yavaş yavaş akıversin. Akşamlarımızı sıcacık evimizde geçirelim. Amin.

6 yorum:

lady dedi ki...

amin kedicim..

küçük bir öneri maşa alma, hani hem hafif üfleyip hem fön fırçası gibi olanlar var ya bence onlardan al, kullanması da nispeten daha kolay.. kulagına değdirme boynuna dokundurma ihtimali azalıyo :) -tabi nacizane yorumum-

seneryocu2 dedi ki...

Sevgili Çello,

Merhaba .Bir bayram geldi geçti.Telaş koşuşturma bitti.Şimdi huzur vakti.
Herşey normale döndü.Trafik kurbanlarının haricinde.Aslında o konuyu da abartıyorlar.Sanki başka günler kaza olmuyor da sadece bayramlarda oluyormuşçasına ve ben yalnızca bayramlarda bu konunun gündeme getirilmesini fena halde itici bulurum,orası da ayrı bir konu.

Gelelim asıl konuya.Edirne peynir memleketi.Hangi cins peynir?İp ucu falan yok yazıda.Her şey yüzeysel.
Ben Salihlide yaşıyorum.Bozdağ Salihliye 22 km uzaklıkta ama yer yer 1200,1500 metre rakım var.Ben o yaylada otlayan keçilerin organik
ürünü olan peynirleri ve o çevrenin ballarını,piliçlerini ,yumurtalarını yiyorum.
Dün yani 21 kasım2010 hesabıyla,1700 metre irtifalara dört aile bir yürüyüş düzenledik.Rehber benim.Çünkü 20 yıllık o yörelerle yüzlerce anım var.Basmadığım yer kalmadı.Ama doğma büyüme Salihlili olup da yaşı ellibeşe gelen iki dostum,sağolasın Ali ağabey
sen olmasaydın buraları asla göremezdik diye bin kere teşekkür ettiler.Tabi her insan gaza gelir di mi?
Öyle di mi Çello?
Gerçekten ilginç bir yer.Saat 11 gibi.Ama heriki yanda yüce dağlar,Güneş gözükmüyor.Sen sanıyorsun ki akşam oldu güneş batıyor.Yürü babam yürü.Üç saat sonra tırmanıyorsun ve güneşin yüzünü görüyorsun.Bakıyorsun zirveye ulaştın.Ödemiş Ovası tüm haşmetiyle karşında ve saat henüz 14.00.Orakımda güneş sizi yakıyor,terletiyor.Olamaz böyle bir güzellik.Bu sadece Türkiye'ye Tanrı'nın yaptığı bir torpil.
Üç saatlik tırmanış,bir saatlik inişle tamamlanıyor..Bulduğumuz ÇAM MANTARLARI günün BONUSu.Ardından KURŞUNLU KAPLICALARI diye bir yerimiz var:Orada mangal partisi.....FELEKTEN bir gece çalmak diye bir deyim var ya tam o.
Dün Twetterde yazdım.
Bu feleğin bekçileri yok mudur veye hepsi salak mıdır?Tüm gecelerini benim gibi emekli öğretmenlere dahi çaldırıyorlar!!!!!

gri kent sakini dedi ki...

Yazına amin dememek içten değil... ama o burnu fırt fırt çekenler ailesine bende dahil oldum dün Çello... bu seneyi atlattım derken yakalandık ucundan... neyseki, en değerlim, dün akşam eve geldiğimde beni bakım kürü ile karşıladı(tavuk suyu kerevizli çorba, mandalina elma vs ıhlamur :) )
Tüm ağrıları halsizliği bi tarafa en çokta balımı gece uyumadan önce ve sabah işe giderken öpememek koyuyor doğrusu.

sen bahsettikçe bende benim eskilerde kalan cd cimi hatırladım defalarca albüm çıktımı diye kapısını aşındırdığım, karışık kasetler doldurttuğum Metin abimi andım...sonra iyiki dedim bu yazıları okuduğum için... ve yakıştırdım bu iyiki yi :)

ha bu arada direksiyon sınavında başarılar diliyorum aldığın skorlardan başarıya pek ihtiyacın yokmuş gibi duruyor ama :) yinede kolaylıklar diliyorum...

çello çalan kedi dedi ki...

Leydim, bu konuda o kadar cahilim ki, ne demek istediğini, nasıl bir şeyden bahsettiğini anlamadım bile. Benim gördüklerim üfleyen şeyler değil sanki. Senin bahsettiğini gel en iyisi teknolojinin de yardımını alarak netleştirelim, yanlış bir şey almayayım. Benim mail adresim sende mevcut. Sana zahmet bir resimcik atıver, üflemeli düzleştiricinin neye benzediğini göreyim, dilerim "çello'ya da bir şey söyledim başıma dert aldım" diye yakınmazsın. Güzel yanaklarından öperim.

Ali Amca gelmiş hoş gelmiş. Trafik konusunda size katılmamak mümkün değil.
Peynir konusuna gelince, demek yüzeysel buldunuz benim yazımı, aşk olsun. Darıldım şimdi. Ama ne yaparsınız ki, buraya ne zaman yazmak için gelsem bir yandan çalışıyor oluyorum, çalışmadığım zamanlarda da yazmak yerine başka şeyler yaparken kendimi buluyorum. Yani bu demek oluyor ki yazma eylemim, biraz biraz iş havasından kurtulma isteği, ne diyordum? Peynir. Peynir konusunda size anlatacağım yüzeyin altında da çok bir şey yok, bizim evde inek peyniri tercih edilir, yağlı ve yumuşak. Edirne her ne kadar peynir ile ünlenmiş olsa da ben İstanbul'da da çok şahane peynirler yediğimi anımsıyorum. Ama gayet organik ürünlerle hazırlanan besinlerin yerini hiç bir şey tutmuyor. Siz çok şanslısınız her bakımdan.
Nasıl biraz daha derinlemesine oldu mu bu bilgi? Bu arada yürüyüşünüzü çok kıskandım.
Bir gün belki biz de avare bir halde böyle güzel gezilere çıkabiliriz. Zamn mefhumu olmadan.

Sevgili GKS. demek sen de fırk haldesin. Hay allah. Ama eminim ki Zuhal, seni eski sağlığına kavuşturacaktır.

Hımm, Metin Abi dedin, içim cız etti. Sinemaya düşkün bir Metin var geçmişimde, enteresan bir tanışmamız olmuştu. Karikatüre de özel bir yeteneği vardı. Dükkanına giderdim, çay söylerdi. Beyoğlu'nda Atlas Pasajında. Bazen çok konuşurduk günümüzdeysek, bazen de öyle boş boş bakardık. Sonra ne olduysa aramızdan ayrıldı Metin. Böyle böyle anarak bir nebze olsun yaşatıyoruz belki de aramızdan ayrılanları. Tamam konuyu değiştiriyorum. Ben dizilerden maalesef paçamı kurtaramadım. Sözünü dinlemedim görüyor musun? Gerçi eskisi kadar çok izleme zamanımız olmuyor ama bir elimiz hep dizinin üzerinde. House da nasıl illet, bulaştık bir kere, Fringe desen perşembe günleri USA de yayınlanıyor, cuma günü burada internete düşmüş oluyor, yayınlanır yayınlanmaz izliyoruz. Ama çok da acaip bir hal aldı bırakmak mümkün değil. House'un ekibi 4. sezonda dağılıyormuş, o dağılma dönemini hiç bilmiyorum, ne olduda dağıldılar merak ediyorum, aksi gibi şu an 7. sezon oynuyor hay allah.. Görüyorsun işte diziler bir hastalık göstergesi. Keşke seni dinleseydim, başımı duvarlara değil bilgisayarın kasasına vuruyorum.:)

sevgiler..

seneryocu2 dedi ki...

Sevgili Çello,Edirneliler seni duymasın.Bizim peynirimiz varken İstanbul peyniri konuşuulur mu?Gerçekten Ezine'nin yağlı gözenekli peynirleri muhteşem.Arada bir dostlarıma ikram ettiğimde:Ali ağabey nereden buldun bu peyniri oluyor ilk tepkileri.
Ama,her konunun bir aması var.Kader ,yazgı ne dersen de...Kader sanki benden öç almak istiyor.Be
nim sevdiğim ne kadar ekşi
tuzlu varsa,eşim tarafından sevilmiyor.Ve sanki ben bu sevdiklerimle ,eşimden gizli buluşuyorum.Sofrada eşimin sevdiklerini bulunduruyorum genelde..Bana göre tatsız tutsuz olsa da yemeye çalışıyorum.Ama yine de dolapta ,konuklarım için yedekte ekşi tuzlu bir şeyler bulunduruyorum yedekte.Ve konuklar geldiğinde benim peynirlerime,kendi elimle yaptığım turşulara verilen övgüler,gazlar beni üç beş ay idare ediyor.Eşime de kızamıyorum.Çünkü dünyada tek jızılmayacak konu varsa o da :Ağız tadı ve renkler ve zevklerdir. BU ağız tadını ,renkler ve zevkleri biz kendi irademizin dışında edinmişizdir.Ve değiştirtirmek mümkün değildir.Kızım annesinin ağız tadını aldığı için,ekşiden öyle nefret eder ki,inanamazsınız ekşiye EKŞİ demez de ACI der.......

seneryocu2 dedi ki...

Sevgili Çello,son bloğunda hapşırmam,tıksırmam yok diyordun,yoksa sana nazar mı değdi.Ortalarda yoksun..Eğer öyleyse
hemen bir kurşun döktür.Çok eğlencelidir.Ocaktaki tavada kurşunu eritirler.Hasta olan,daha doğrusu nazar değen kişinin
başını beyaz bir tülbentle örterler,üç kuluhüvalahü ve bir elham okuduktan sonra ,elemtere fiş,kem gözlere şiş,ve nazar için bakanlara bin türlü beddua okuduktan sonra,tülbentin üze
rinden eritilen kurşun dökülür.Eğer kurşun birkaç parça halinde yere düşerse,hastalığın nazar olmadığına,Parça parça olup odaya dağılırsa kişinin fena halde nazara geldiğine inanılırdı.
Rahmetli kayınpederim,en küçük baş ağrısında
hemen bana ARAP ATİKE
yi çağırı der ve kurşun döktürürdü.
Ne dersin Çello,sana da kurşun döktürelim mi?Sizin oralarda arap atike yok mu?