20 Ocak 2011 Perşembe

İstek

İşte şimdi sana çok özeniyorum.

* Edward Hopper, Compartment C, 1938 

4 yorum:

lifegoeson dedi ki...

kesinlikle bende isterim ,uzun dingil bir yolculuk zaman sıkıntısı yok bol kahve bol kitap rüya gibi olurdu ...

endiseliperi dedi ki...

ben de. çok sevdiğim bir hopper tablosu bu. ama kadının can sıkıntısıyla dergi karıştırdığını hissediyor, onun yalnızlık hissinden bir boğuntu duyuyorum. bu kadının o güzelim gitme olanağının farkında olmayışına içerliyorum. biraz sonra yanlarından geçecekleri köprüye, güneşin batışına aldırışsızlığı dünyadan kopukluğunu gösterse de, şapkasını çıkarmayışı onu bağışlamama engel oluyor. onun, dergideki george clooney resmine dalan, sığ bir kadın olduğunu seziyor, tüm bu tablo için benim düşündüğüm anlamları boşa çıkardığı için hayal kırıklığına uğruyorum.

şu senin çok hoş müziğin eşliğinde, yavaş çekim, kıza şapkasını çıkartırıp, pencereye dalgınca baktırıyorum, öylece bırakıyorum onu. kucağına düşen uysal eli, uzaktaki sevdiği adamın hayaliyle birazdan saçını kulağının arkasına itecek ve gözleri apansızın dolup taşacak.

hmm... abarttım biraz. keşke gidebilsek.

sevgiler, selamlar çok.

çello çalan kedi dedi ki...

Lifegoeson, mmmm bol kahve bol kitap ve yolculuk. Yolculuk çok çeldirici zihin hücrelerini. Yolculuk dendiğinde pek dinginlik çağrışmıyor bende. hep son dakika yetişilen otobüsler, kaçırılan uçaklar var geçmişimde. Sırf gitmiş olmak için yapılan yolculuklar belki öyledir, yetişilen bir yerin olmaması belki yolculuğu dingin kılıyordur. kimbilir.


Pericim, yorumunu buraya bıraktığın gün okudum ama ne yalan söyleyeyim yolculuk hevesimin geçmesini bekledim. aslında şöyle oldu. gün boyu bu kadına bakıp durmuştum, zihnimde bişeyler uçuşuyordu. sonra postu yayınladım. yayınladıktan sonra gitme fikre çok ürkütücü geldi. "asıl şimdi kalmanın tam sırası" dedim kendime. burasını biraz daha açalım. boşluklar var. yeni yıl mesajlaşmamızdan sonra pek toplanamadım. annemler bizden kendi evlerine geçiş yaptılar ve o ara ben savruldum. iyi olmak için çabalamadığım da bir gerçek. evde yemek pişmez olmuştu. etraf dağınık. ben kafası dağınıksa etrafı da dağınık olan kadınlardanım. dağınık ve söylemeye utanıyorum pis. iki hafta önce yıkadığım çamaşırlar toplanmış darmadağın duruyor çalışma odasında. öyle kötü bir dönem. yemek pişirme benim için hassas bir konu. zira iştahım olmadığı için yemek yemeyi hiç istemiyorum böyle dönemlerde. üstelik bir miskinlik var. bir köşeye oturuyorum oturduğum yerde kalıyorum. duş almak korkunç. duş aldıktan sonra bir de saç tarama faslı var aman allahım. kitap hiç okumuyorum. işte böyle bir dönemdeyken yani depresyonun göbeğine bir kedi gibi yerleşmişken ama buradan kurtulmayı arzu ederken, bir sabah evden çıktım. akşam eve geldiğimde barbunya pişireceğimin kararını vermiştim ve motorla işe varmak üzereydim ki hızımı kontrol edemedim ve düştüm. kötü düştüm hemde. düşerken dirseğimin karnımda yarattığı acı hissi ve ya iç kanama geçirirsem korkusu vardı. bunu bana panik atak söyletiyor dedim kalktım- yardımlarla- baktım bişeyim yok, pantalonum yırtılmış, dizim de kanıyor, eve geldim, en çok akşama barbunya pişiremeyeceğim hissi sinir etti beni. sonra üzerimi değiştirdim, aynı yoldan, işe gittim. 40 dakika sonra elim oldu sana bildiğin davul. haydi hastane faslı. kırık çıkık yok, iç kanama yok, yani panik atak yanıldı. sağ bacağım ezik. öyle böyle değil ama. diz altımda desenler var, mor, kırmızı, yeşil arası. ten rengim neredeyse hiç yok. sağ elimi henüz tam olarak kullanamıyorum. geçen hafta işte bu çürüklerin acıları ile geldi geçti. pazar günü barbunyamı pişirdim. çalışma odama da el attım. çamaşırlarım ütülendi. ben ütüledim canım. biraz önce işten geldim ve akşamın yemeğini hazırladım. pilavımı güzelce sarıp sarmaladım. tıpkı annemin yaptığı gibi. insanın ruhu ne garip di mi peri? düşünüyorum da bir pirinç tanesi bile, böyle sarmalanmaya ihtiyaç duyuyorsa daha lezzetli olmak için, biz insanoğulları neden duyumsamayalım ki di mi? -yandaş arıyorum bakar mısın:)-

işte böyle peri, bazen kalmak iyidir diye düşünüyorum. kendini bulmak için belki de en iyisidir.

şimdi bunları anlattım, bizim kadını konuşmaya yer bırakmadım. söylediklerini biraz daha düşünmeye ihtiyacım var. ben senin gibi bakmamışım sanırım.

narin kızın tina'ya öpücükler..

seneryocu2 dedi ki...

sevgili çello,

geçmişler olsun.hafif sıyrıklarla atlatmışsın kazayı.
ruhunda olan kazayı da atlatmışa benziyorsun ,baksana neredeyse birayı bulan suskunluğunu bozmaya başladın .hem de uzun bir dertleşme mektubu ile.canlanmanı neşelenmeni bekliyor bu sayfaları izleyenler...oğzla ikiniz öpüyorum....