Dün akşam Oğuz kanepede uyuyakaldı. Ben yeni masa lambamın esiriydim o saatlerde ve henüz uykum gelmemişti. Oğuz'u ufak bir çocukmuş gibi usulca uyandırıp yatağımıza yatırdım, kapıyı da benden kaynaklı çıkabilecek olası sesleri engellemesi amaçlı kapadım. Evde bir sessizlik var -şimdilik- Pirinç yanıbaşımda, taburenin üzerinde önce mırıl mırıldı, sonra sessiz, anlaşılan derin uykuda. İşte bu şekilde geceyarısını karşıladım, evin içindeki huzurun tadına da vardığıma göre dedim ki, Oğuz nasılsa ışıktan rahatsız olmaz, olmaz ayol biliyorum, ben en iyisi yatağa şöyle bir uzanıp kitap okurken uykuya dalayım. Biz ne zaman uyumak üzere hazırlık yapsak eşşeksıpası pirinç kuduz hapı yutmuşçasına hoplayıp zıplar. E biz bütün gece evde ayaktayken ve gözümüzden uyku akmıyorken sen nerdeydin ey kedi. İlla biz uyuma arefesindeyken katır kutur mama yer, su içer, çişini de yapar gecenin sessizliğinde, çişşşş sesi evet kulaklarımıza gelir, duymak yetmez, bunun ikinci raundu kumun içinde boncuk bulma oyunudur. Ehhh. Boncuk bulamaz kumun içinde elbet, sonra hoplaya zıplaya kum kabından çıkıp paspas yolluk ne varsa kaydırarak koşar, ya sabıır. Ve yatağa çıkar. Zannedersin ki koyup kafasını uyuyacak. ama yok. Daha tüyler taranacak. Fıttırı fıttırı yalanma süreci başlar. Yatak evet sallanır. Uyku kaçar, ışık yakılır, pirinç yalamayı bitiremediği tüylerinden kafasını kaldırır ve birden aydınlığa çıkmış gözleri ile sorar, "ne var?" e elinin körü var. İşte dün akşam da buna benzer süreç yaşandı, benim uykum henüz yok ama Oğuz uyuyor-du, ışıktan rahatsız oldu, bence külliyen yalan. Ben tanımaz mıyım kocamı, Pirinç diyemiyor da ışık diyor. Kapadım ışığı elbet. Benim için kaçmaya yüz tutmuş, ha kaçtı ha kaçacak uyku inci değerinde. Çok pahalı. Kendimden bildiğim şeyden yola çıkarak işaret parmağımı kitabın arasına sıkıştırıp Pirinç'e de hep senin yüzünden bakışı fırlatıp odayı terkettim. Pis Pirinç. Kitap okurken şöyle elini uzatıp ışığın düğmesine pıt yapmak varken şimdi oda değiştireceğim, üstelik uyku gözlerimden akarken banyonun önünden geçeceğim ve çişim var mı yok mu sorunsalı yaşayacağım. Önce bir yok diyeceğim, çünkü olsa bile yapmaya üşeneceğim, sonra bir var diyeceğim, aslında azıcık var ama sabaha kadar yine uykumu bölerse bu çiş. Hep senin yüzünden Pirinç!
Elimde yeniden okuduğum bir kitap var, henüz çok başlarındayım. Cevdet Bey ve Oğulları. İkinci okumam esnasında ilk şaşırdığım, Cevdet Bey henüz evli değilken, Sirkeci'deki dükkanına Cevdet Bey ve Oğulları ismini vermiş meğer. Bu detay benim ilk okumamda dikkatimden kaçmış nasıl okuduysam artık. Ya kız olursa korkusu yok adamda. O derece gelecekten emin.
Dün akşam okuduğum bölümde Cevdet Bey arkadaşı Fuat Bey ile Serkldoryan Kulübünde buluştu. Yemek yediler. Konu döndü dolaştı Cevdet Bey'in abisine geldi. Abi Jöntürklerden. Siyasetin tam göbeğinde. Hürriyet gelsin, Abdülhamit gerekirse alaaşağı edilsin istiyorlar. Cevdet Bey ise malumunuz tüccar. Hatta dönemin sayılı müslüman tüccarlarından biri. Ticaret o günlerde Ermeni ve Yahudilerin elinde. Kendisi siyasete hiç bulaşmıyor, abisinin tam tersi padişaha karşı gelmeyi aklına dahi getirmiyor. Derdi yuva kurmak, işini büyütmek, çolukcocuğa karışmak. Asıl alıntılamak istediğim Fuat Bey ile yapılan konuşmanın en canalıcı noktası yani şurası.
"beni siyasete çekmeye çalışıyorsun. Seni bilmem ama ben siyasetle ilgilenmem.!" dedi Cevdet Bey. "siyaset ayrı iş, ticaret ayrı. Benim hayatta siyasi isteklerim olmadı. Ben o işleri doğru bulmuyorum."
"İşte gene senin o ya hep ya hiç anlayışın. Sana biraz geniş ve esnek olmayı öğretemeyeceğim. Sana göre hayatta iki türlü anlayış vardır. Ya bir şeye karşı çıkarsın ya da benimsersin. Arası yok! Ağbin de öyle. O karşı çıkıyor, anladığım kadarıyla karşı çıkmayı o kadar ileri götürmüş ki, en sonunda yaşamaya bile karşı çıkar olmuş. Şaka sanıyorsun ama öyle. Bu sizin huyunuz. Sen de bir ticaret biliyorsun, bir de aile düşünmüşsün, gerisine boş veriyorsun, karşı çıkıyorsun. Ama öyle değil ki. Her zaman bir üçüncü yol vardır. O da uzlaşmaktır. Sen de ağbin de bunu öğrenmelisiniz... Birbirinize ne kadar yakınsınız farkında değilsiniz!
Dün akşam okuduğum bu kısımdan etkilendim evet ama şimdi bu postu nasıl kapatacağımı da bilemedim. Gazetede köşe yazısı yazıyor olmadığıma göre, -hoş zaten yakında gazetelerde köşe yazarı da kalmayacak- başladığım her postu adabına uygun kapatma zorunluluğum da yok, Cevdet Bey ve Fuat Bey'in konuşmasını öyle ortada bırakıp gidiyorum, Californication 4. Sezonu kaldığımız yerden devam edeceğiz.
8 Mart 2011 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
Pirinç'in gece hallerini o kadar güzel anlatmışsın ki burnumun direği sızladı.Kızlarım evde olsa da tam ben uykuya dalacakken tepeme gelip şu gece ritüellerini yapsalar.
Cevdet Bey ve oğullarını bir hayli olmuş okuyalı. Senin alıntıladığın paragraf öyle yabancı geldi ki. İlk gençliğimde okuduğum kitapları yeniden okuma projem vardı bir ara ama suç ve cezanın elimde sürünmesiyle proje başlamadan bitti.Biraz tembelim galiba.
Sevgiler sana ve en çok Pirinc'e.
Yorum Gönder