Cumartesi
İşten çıkıp eve geldim, motoru eve bıraktım, hiç yukarı çıkmadan Oğuz'la çarşıya çıktık, ne zaman çarşıya çıksak, ilk işimiz Can Abi'lere uğramak oluyor, Necibe Abla ile ayak üstü sohbet etmek gibisi yok. Çarşıya en son sanırım inmeyeli 2 aya yakın olmuş. İnsanın çarşıya her zaman çıkma zorunluluğunun olmaması güzel bir şey, evimizin kırtasiyecisi Ersin Abi'ye uğradık, spiralletmem gereken şeyler var, Ersin Abi aldı elimdeki a4 leri, sadece 3 liraya matbaada spiralleterek geri getirdi. Fazladan verdiğim 1 lirayı almadı. Sonra kapalıçarşıdaki abime uğradık, çarşı bomboş, çok kalmadık, çıktık, arabaya atlayıp annemlere geldik, çocukları alıp dışarıda yemek yedik, eve döndük, ben hem bizim hem de çocukların yataklarındaki nevresimleri değiştirdim, eşofman altımdaki söküğü diktim, dikiş kutusunu hazır bulmuşken Oğuz'un sevdiği tişörtün etiketini çıkarmasıyla açılan dikişi de tazeledim, sonrası hep oyun çocuklarla, önce Monopoly, sonra Tabu. Saat 2 sularında nihayet yataktaydım.
Pazar
Çocukları uyandırıp evden hızla çıktık, Batı, Sezen, Annem, çocuklar çiftliğe doğru yola çıktık. Zeynep'in yola çıkma fobisi var, midesi bulanıyor, bizimle gelemedi, dilerim bu sorun kalıcı olmaz, zira bazen yolda olmak gibisi gerçekten yok. Çıktığımız yolun sonunda, 35 Km lik mesafenin yamacında bizi bekleyen dev bir boşluk, yokluğun boşluğu. Hiçlik değil ama. Püfür püfür esen rüzgarda kahvaltı yaptık, Bulgaristan sınırındaki tepelere baktık, gözümüzü yokluğa alıştırmaya çalıştık, benim hep ertelediğim bir ziyaretti bu. Zordu. Geçti, gitti. Çocuklar ne şanslı. Ortama nasıl da uyum sağlayıveriyorlar di mi? Akülü araba ne güzel. Oğuz arabanın kontak anahtardaki problemi ile bile ilgilendi, Himalaya kedisi Angel köy havasında daha güzel, daha sağlıklı, Fatma Hanım Teyze'nin söylediğine göre, Angel Oğmaç çorbasına bayılıyormuş, sanki ben o çorbadan hiç içmedim, tadını anımsamıyorum, hazır olanından önce bir denemek gerek, aslında evde neredeyse hiç hazır çorba pişirmiyorum, belki Oğmaç, denenebilir, Angel sevdiğine göre...
Akşam abimlerde yemek. Sonrası duş ve koltukta uyku. Sabah uyandığımda ne zaman yatağa geçirildiğimi anımsamıyorum.
Pazartesi
Nihayet iş yerimde dinleniyorum. İş çok yoğun. Eve geldiğimde tek düşündüğüm mutfak tezgahım. Cillit Bang ile tüm tezgahı ve duvardaki taşları ovuyorum, ocağı da temizliyorum. İşte şimdi güzel. Leyla ile Mecnun'un 10. bölümünü izlemeye başlıyoruz yemekten sonra. Bitiremeden uyuyakalıyorum.
Salı, Öğleden önce
Sabah erken saatlerde yola çıkıyorum, doktorumla görüşeceğim, ne zaman onun karşısına dikilsem taze atak geçirmiş oluyordum, bu kez böylesine iyiyken görüşelim istedim. Akşam ilacımla vedalaşabileceğimi söylediğinde çok sevindim. Bu çok güzel haber, beni havalara uçuracak cinsten.
Annemi aradım, ilacı söyleyecektim, yoldalarmış, Tekirdağ'a gidiyorlar motorla. Bunu neredeyse her yaz yapıyorlar. Onların bu hallerine bayılıyorum.
Salı, Öğleden sonra
Güney yarımkürede yaşayan bir kuzenim var, 9 aydır Tanzanya'da. Onunla msn'de sohbet ediyoruz. Pazar günkü köy ziyaretimizi anlatıyorum ona, O yaşadığı değişimden söz etmiyor ama, ben yazdıklarından bunu farkediyorum. Laf dönüp dolaşıp geçmişe geldiğinde, "ben geçmişe dair tüm öfkemi, kızgınlıklarımı geride bıraktım" cümlesi çıkıyor ağzından. Acıya karşı yatkınlığa dair bir yan da seziyorum söylediklerinden. Nasıl anlatabilirim sana bu değişimi emin değilim. Kilimanjaro Dağı'na bakarak geçirdiği aylar kendisine bir bakıma yaramış. Özlem duygusundan aldığı hazzı bana anlatırken yakalıyorum mesela onu, mesela paraya olan bakışının değişmesinden sezinliyorum bu durumu, bir geniş hal var, yaşı benden küçük olan kuzenimin yaşadıklarından sonra benden yaşlı olduğunu farkediyorum.
Salı, Akşamüzeri
Gün içerisinde Zeyno ile Ayşenur aradı. Simon hastaymış, iş çıkışı gidip bakayım, abartıyorlardır diye düşünmüştüm, ben gittiğimde kusuyordu, elbette soluğu Emre'de aldık, ateşi olmadığı için sadece mide koruyucu ve anemisi olduğu için B12 iğneleri yapılıldı, Simon'u tekrar Kerem'le birlikte eve bıraktım, yorgunum.
Salı, Gece
Uzun uzun annemle konuştuk, enteresan bir tanışma yaşamışlar Tekirdağ'da, ilginç bir hikaye, tesadüf eseri tanıştıkları kişi sayesinde hiç hesapta yokken Polis Evinde konaklayacaklar, hoş anıları olmuş bizimkilerin. Annem telefonda bir oğlum daha oldu artık dediğinde ben şaşırmıyorum da, bunu duyanlar hali ile nasıl yani diye soruyorlar. Yahu evden adımını atıp oğul sahibi olan bir annem var, ben hala tek kızıyım:P
Anafranilsiz ilk gece.
Çarşamba
Rüyalardan kendimi çekip çıkaramadım. İşe giderken sinyallerimle anlaşamadım. Çok yoğun bir telefon trafiği. Annemler nihayet yazlığa ulaşmışlar. Zeyno, Simon'dan iyi haberler verdi, kusması kesilmiş.
Pek konuşasım yok, bugün şuna kesinlikle inandım, sonu -cim ile biten seslenişlerden hiç hazetmiyorum. O "cim" benim şahsen kulağımı tırmalıyor, normalde adıma "cim" eklenmezken nedense bir ünlem cümlesi varsa cim eklendiğini farkediyorum, bu bahsettiğim ünlem cümlesi, içten içe sinir içeriyor ama "alttan alıyorum ve seni usturuplu uyarıyorum" imajı da veriyor, neticede cim ile biten seslenişleri samimi bulmuyor ve hiç sevmiyorum. Pıh...
11 Ağustos 2011 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
2 yorum:
gün gün senden haber almak güzel :))
Buket :)
Yorum Gönder