29 Ocak 2010 Cuma

Üzerime Paul Auster'ın Duman'ının kokusu sinmiş


Senaryoyu 2001 yılında okumuşum ama iki sahne aklımdan hiç gitmemiş. Kimilerine saçma gelebilecek şekilde üzerine uzun uzun düşünmüşüm. Bir dost gelmiş uzaklardan, açmış okumuş, paylaşmışım. Biri gelip bir şey anlatmış, çağrışım kapılarım aralanmış sonra bir bakmışım hafızamdan ben yine o iki sahneyi çekip çıkarmışım. Fotoğrafın gerçekliği üzerine okuduğum kitapların girişine bu iki sahne gelip yerleşmiş. Hal böyle olunca o sahneler burada da yer almazsa sanki burası benim için eksik kalır, hem buraya hem üzerime sinen Duman'ın kokusuna kıyamam.
İşte o iki sahne...




İç: Akşam. The Brooklyn Cigar Co.

Paul ile Auggie ışıkları söndürülmüş dükkana girerler. Auggie dükkanın ışıklarını açar, Paul’ün istediği sigaraları almak üzere tezgahın arkasına geçer. Tezgahın öteki yanında Paul, kasanın yakınında 35 mm’lik bir fotoğraf makinesi görür.

P: Birisi fotoğraf makinesini unutmuş galiba.
A: (Döner) Haa, ben unuttum.
P: Senin öyle mi?
A: Benim tabiİ. O ufaklık uzun zamandır benim mülkiyetimde.
P: Fotoğraf çektiğini bilmiyordum.
A: (Paul’e purolarını verir.) Hobi denebilir aslında. Her gün 5 dakikadan fazla zaman ayırdığım yok, ama sektirmeden çekiyorum. Kar, fırtına, yağmur, güneş dinlemiyorum. Postacılık gibi bir şey.(Durur.) Bazen hobim gerçek işimmiş gibi geliyor bana, işimi de sanki hobimi desteklemek için yapıyorum.
P: Demek sırf para üstü veren biri değilsin sen.
A: Millet öyle sanır, ama değilim.
P: (A.’ya farklı gözlerle bakmaya başlamıştır.) Nasıl başladın?
A: Fotograf çekmeye mi?(Gülümser.) Uzun hikaye. İki, üç içki ister bunu anlatmaya.
P: Başını sallar. Fotografçılık ha…
A: Canım abartmayalım o kadar da. Sadece fotoğraf çekiyorum. Vizorden bakıyorsun, deklanşöre basıyorsun. Sanatsal falan takıldığım yok.
P: Bir ara fotoğraflarını görmek isterdim.
A: Ayarlarız. Ben senin kitaplarını okuduğuma göre sende pekala benim fotoğraflarıma bakabilirsin. (Susar, birden utanmıştır.) Şeref duyarım.

İç: Gece. Auggie’nin oturduğu apartman dairesi.

Auggie ve Paul mutfak masasında oturmaktalar, kapakları açılmış hazır Çin yemeği kutuları bir kenara itilmiş. Masa üzerinin hemen hemen her yeri büyük siyah fotoğraf albümleri ile kaplı. On dört tane albüm vardır, her birinin sırtında başka bir yıl yazılı- 1977’den 1990’a kadar. Bu albümlerden biri (1987) açık olarak Paul’ün kucağında.

Albümlerdeki sayfalardan birine yakın çekim. Sayfada altı adet siyah- beyaz fotoğraf var, her biri birbirinin eşi bir görüntü: sabah saat sekizde 3. ile 7. Cadde’nin kesiştiği köşe. Her fotoğrafın sağ üst köşesinde, tarihi içeren küçük beyaz bir etiket; 8.9.87, 8.10.87 8.11.87 vb. Paul’ün eli sayfaları çevirir; altı tane daha benzer fotoğraf görürüz. Sayfayı çevirir; gene aynısı. Sonra gene aynısı.


P: (Şaşkın) Hepsi aynı.
A: (Gururla gülümseyerek) Doğru. Aynı yerin dört bini aşkın fotoğrafı. 3.Sokak ile 17. Cadde’nin kesiştiği köşe, sabah saat sekizde. Her türlü havada dört bin adet gün. (Durur) Bu yüzden hiç tatile çıkamıyorum. Her sabah aynı yer, aynı zaman.
P: (Ne diyeceğini bilemez. Sayfayı çevirir, bir sayfa daha çevirir.) Böyle bir şeyi ilk kez görüyorum.
A: Projem bu. Hayatımın işi diyebilirim.
P: (Albümü masanın üzerine koyar, bir başkasını alır. Sayfaları çevirdikçe aynı tarz resimlerle karşılaşır. Şaşkınlıkla kafasını sallar.) İnanılmaz. (Nezaketi elden bırakmamaya çalışarak) Gene de doğru anlayıp anlamadığımdan emin değilim. Demek istediğim, bu fikir nereden aklına geldi… bu proje?
A: Bilmem, öylesine aklıma geldi. Burası benim köşem ne de olsa. Dünyanın küçük bir köşesi ama burada da olaylar oluyor, her yerde olduğu gibi. Kendi küçük köşemin dökümü.
P: (Albümün sayfalarını karıştırırken hala başını sallamaktadır.) İnsanın dili falan tutuluyor.
A : (Hala gülümsemektedir) Yavaşlamazsan bir şey anlayamazsın dostum.
P: Ne demek istiyorsun?
A: Demek istediğim şu, çok hızlı gidiyorsun. Resimlere bakmıyorsun bile.
P: Ama hepsi aynı.
A: Hepsi aynı, ama birbirinden farklı. Güneşli sabah olur, karanlık sabah olur. Yaz ışığı vardır, sonbahar ışığı vardır. Hafta içi günler vardır, hafta sonları vardır. Paltolu galoşlu insanlar vardır, şortlu tişörtlü insanlar vardır. Bazen aynı insanlar, bazen farklı insanlar. Bazen farklı insanlar aynı olur, bazen aynı insanlar ortadan kaybolur. Dünya güneşin etrafında döner, güneşin ışığı da her gün dünyaya değişik bir açıdan düşer.
P: (Başını Auggie’nin albümünden kaldırarak) Yavaşlayayım, öyle mi?
A : Evet, bence yavaşla. Biliyorsun, yarın olur, gene yarın olur, sonra gene yarın olur, zaman öyle milim milim ilerler durur.


Fotograf albümümün yakın çekim görüntüleri. Birbiri ardınca, fotoğraflar ekranı kaplar. Auggie’nin projesi gözlerimizin önüne serilir. Bir fotografı bir diğeri izler : yıl içinde değişik anlarda aynı yer, aynı zaman. Yakın çekim fotoğraflarının içindeki yüze yakın çekim. Ayrı fotoğraflarda aynı insanlar görülmektedir, bazen makineye bakan, bazen yüzünü öte yana çevirmiş insanlar. Düzinelerle durağan görüntü. Derken, Paul’ün ölen karısı Ellen’in yakın çekim bir fotoğrafına geliriz.
Paul’ün yüzüne yakın çekim.

P: Tanrım, şuraya bak! Ellen.

Kamera geriye doğru hareket eder. Auggie, Paul’ün omzu üzerinden eğilir. Paul’ün parmağı ile Ellen’i gösterdiğini görürüz.

A : Evet ya O. O yılın fotoğraflarında epeyce yer alıyor. Burada da işe gidiyor olmalı.
P : (Duygulanmıştır, ağladı ağlayacak) Ellen işte. Bak hele. Canımın içi sevgilim benim.

6 yorum:

lady dedi ki...

süper! bayıldım..

benim evimden bakıldığında karşıda yaşlı bir teyze var sürekli sokağa bakan, karlı gun fotolarına eklemiştin sanırım onun fotoğrafını.. ben de aynı şeyi bu teyze için düşünüyorum..

bence "kedi"nin de boyle bir olayı var; aynı yerin farklı zamanlarda farklı gün ışığıyla-belki gece, farklı müzikle, farklı ruh haliyle..

öpüldün..

çello çalan kedi dedi ki...

leydim, penceremden çektiğim fotoğrafların temelinde bu iki sahne var haklısın.

yaşlı teyzeyi görmüştüm sende. sanırım o da kendi gözleri ile zamanı fotoğraflıyor. bir çoğumuzun yaptığı gibi.
öpüyorum.

geveze baykuş dedi ki...

iyi ki yazmışsın çellocuğum. yüzümde yine aynı gülümseme... çok güzel, çook!

Pınar dedi ki...

Kokusu buraya kadar geldi.Zaman telaşlarımızda gözden kaçırdığımız ayrıntılar ..

Evet, bence yavaşla. Biliyorsun, yarın olur, gene yarın olur, sonra gene yarın olur, zaman öyle milim milim ilerler durur.

. dedi ki...

Çok güzel.Bayıldım...

kirazzade dedi ki...

Güzele benziyor. Kitapyurdundaki sepetime ekledim :)