Talihsiz bir kitap oldu benim için, elimde süründü durdu, bıraktım, sonra yeniden başladım, sonra araya benim kılı kırk yararak yol alan ev temizliğim girdi, Dünya Kupası maçları başlamadan nihayet kitabı bitirdim. Önümüzdeki 1 ay boyunca kitap okuyamazsam sebebi bilin ki vuvuzela sesi eşliğinde sinir harbi içinde izleyeceğimiz Dünya Kupası maçları olacak.
Kitap hakkında söylenecek çok şey var. Arka fonda Osmanlı'nın içindeki çalkantılar, Sadabat çevresinde yaşananlar, Patrona Halil İsyanı'nın detayları, lale çiçeğinin serüveni ve aşk! Osmanlı'nın başında o dönem III. Ahmet var.
Kitapta Sadabad çok sık adı geçen bir mekan. Hemen interneti emrime koşuyorum, henüz sansürsüz olan siteler de var, bak sen! Vikipedi'den bilgiler edindim. Şimdilik ilk aklıma takılan kısımları buraya taşıdım, eğer aklıma daha sonra başka maddeler gelirse yine buraya eklerim.
Sadabad; 18. yüzyılda Kağıthane Deresi kıyısında bir mesire yerinin adı.
Sadabad eğlenceleri; III. Ahmet (1703-1730) ve Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa (1717-1730) devrinde İstanbul'da Kağıthane semtinde Alibeyköy yakınlarında yapılan kasrın çevresinde düzenlenen eğlenceler.
Kağıthane semti İstanbul'un en tutulan mesire yerlerindendi. Kanuni Sultan Süleyman ve II. Selim zamanlarında burada eğlenceler düzenlenir, İstanbul halkının ileri gelenleri de eğlencelere katılırdı. III. Ahmet zamanında bu eğlencelere daha büyük önem verildi. Önce Kağıthane Deresinin akış yolu değiştirildi. Derenin kenarlarına mermer rıhtımlar yaptırıldı. Ayrıca otuz sütun üzerine oturtulmuş göz alıcı bir kasır (Sadabad Kasrı) inşa edildi. Kasrın önünde büyük bir havuz, çevresinde çeşitli çağlayanlar, ağızlarından su fışkıran ejderha heykelleri vardı. Sadabad Kasrı'ndan başka çevreye çeşitli köşkler, bahçeler, hamamlar yapıldı.
Eğlenceler, hıdırellezin birinci günü (6 Mayıs) başlar, özellikle mehtaplı gecelerde sabahlara kadar devam ederdi. Zamanın şairleri, yazdıkları çeşitli şiirlerle padişahı ve sadrazamı överek , onları bu eğlencelere çağırırlardı. Ziyafetler kasırda verilir, ziyafet bittikten sonra eğlencelere dışarıda devam edilirdi. Osmanlı İmparatorluğu'nda Lale Devri adıyla anılan bu dönemdeki eğlencelere, başta padişah olmak üzere bütün saray erkanı ve İstanbul halkının ileri gelenleri katılırdı.
Gün geçtikçe bu eğlencelere çeşitli sebeplerle karşı olanlar çoğaldı; Patrona Halil İsyanı çıktı. Ayaklanma sonunda Damat İbrahim Paşa öldürüldü, III. Ahmet tahtından indirildi ve Sadabad eğlencelerinin yapıldığı yerler, başta kasır olmak üzere tahrip edildi.
Patrona Halil İsyanı; Patrona Halil İsyanı, Osmanlı Devleti'ndeki Lale Devri'nin sonunu getiren ayaklanmadır. Patrona Halil adlı, ne aslı oluğu belirli olmayan bir kişi idaresinde, bu ayaklanma 28 Eylül 1730da başlayıp üç gün sürmüştür. Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa idam edilmiş; Sultan III. Ahmed tahttan indirilmiş ve tahta I. Mahmud getirilmiş ve sonradan Lale Devri adı verilecek devir sona erdirilmiştir.
Ayaklanmanın sebebi, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın açtığı zevk ve sefahat devrinden memnun olmayan, bu yapılanları israf olarak gören bir kitle oluşmuş olmasıdır. İran seferinden olumsuz haberler gelmesi üzerine halk harekete geçmiş, camilerde ve diğer yerlerde propaganda yaparak ayaklanmanın zeminini oluşturmaya başlanmıştı. Yeniçerilerin içerisinde de huzursuzluk belirmişti.
Zamanın tarihini yazan Mehmed Raşid Efendi ve İsmail Asım Efendi, tepkilerin ve öfkelerin korkunç bir ayaklanmaya dönüşmesinde, geceli gündüzlü ziyafetlerin, çırağan eğlencelerinin, sefere çıkmak istemeyen padişahla sadrazamının Davutpaşa Sarayı bahçelerine gidip bülbül dinlemelerinin baş rolü olduğunu yazarlar. Topluluk tepkilerini halk ihtilaline döndürmeyi başaranlar, gerçekte Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın siyasi karşıtlarıydı.
Ayaklanmanın sonrası; Asiler daha önceki devirden elde kalan en önemli binaların bulundugu Saadabat'daki köşkleri yakıp küle döndürmeyi arzu etmekteydiler. Fakat I. Mahmud bu yangına izin vermedi. Ama yine de buraların yıkılmalarına engel olamadı.
I. Mahmud ayaklanma elebaşılarını birer görevle İstanbul'dan uzaklaştırmayı denedi. Patrona Halil Yeniçeri Ağası tarafından yapılan 10 bin altın maaşla nerede isterse vali olması teklifini reddedip; amacının mal, mülk ve ünvan edinmek olmadığını ve bozuk düzeni kaldırmak ana hedefi olduğunu belirtti.
Lale : Zambakgiller (Liliaceae) familyasından Tulipa cinsini oluşturan güzel çiçekleri ile süs bitkisi olarak yetiştirilen, soğanlı, çok yıllık otsu bitki türlerinin ortak adı.
Anavatanı Kazakistan'dır. Türkiye’nin çoğu yerine özellikle Nevşehir ve bölgesine doğal olarak yayılmıştır. Soğanlarının üzerinde zarımsı bir örtü bulunur. Etli ve yeşil 2-8 yaprağı vardır. Çiçekler, saplar ucunda çoğunlukla bir, bazen ikidir. Çiçek parçaları altılıdır. Kırmızı, sarı ve ara tonlarda renklere sahiptir.
16'ncı yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman tarafindan Hollanda Kralı'na gönderilen laleler, ilk başta Hollandalılar'ı ve kısa zaman içerisinde tüm Avrupalılar'ı hayranlık içinde bırakmışlardır. Böylece günümüze kadar dünya'nın en fazla lale üreten ülkesi Hollanda olmuştur. Lale sadece Hollanda'ya ve diğer ülkelere Osmanlı'dan gitmekle kalmamış gittiği ülkelerin diline de doğu orijinli bir kelime olarak girmiştir. Hollanda'da "tulp", Almanya'da "tulpe", İngiltere'de "tulip" İspanya'da ise "tulipan" kelimeleri ile anılmaktadır.
Maslahatgüzar; Bir diplomatik elçilikteki büyükelçiden sonra en yüksek rütbeli ikinci kişidir. Görev başında bulunamadığı zamanlarda büyükelçinin makamına vekalet eder. Bunun yanında, iki ülke arasındaki ilişkilerin zayıf olduğu durumlarda misyon başkanı olarak atanabilir. Maslahatgüzarlık statüsü, diplomatik ilişkiler üzerine 1961'de imzalanan Diplomatik İlişkilerde Viyana Konvansiyonu'nda belirlenmiştir.
İskender Pala; ile bu kitabına kadar tanışmış değildim. Kimdir nedir bilmek istedim. İlk bilgiler şöyle; 1958 Uşak doğumlu. Divan Edebiyatı araştırmacısı. İlkokul’ u Uşak’taki Cumhuriyet İlköğretim okulu’nda bitirdi. Lise’yi Kütahya’ daki Kütahya Lisesi’nde bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde okumaya hak kazandı. Aynı okulda yaptığı Lisans Tez çalışması ;Câmiu'n-Nezâir’dir. Divan edebiyatı dalında 1983 yılında Doktor, 1993 yılında İstanbul Üniversitesi’nde Doçent, 1998 yılında da Kültür Üniversitesi’nde Profesör oldu. Divan edebiyatı alanındaki çalışmalarıyla dikkat çeken yazarın çeşitli ansiklopedi ve dergilerde edebiyat araştırmacısı sıfatıyla yayımladığı bilimsel ve edebi makalelerinin yanında ortaokul ve liseler için yazdığı ders kitapları da bulunmaktadır. Ayrıca, Osmanlı deniz tarihiyle ilgili araştırmalarda bulunmuş ve bir kısmını kitaplaştırmıştır.
İnternet sitesi ; http://www.iskenderpala.net/yeni/
12 Haziran 2010 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
Sırf lalerin hatırına o yüzyılda yaşamak isterdim.Eğer reenkarnasyon dedikleri olay varsa
büyük ihtimalle yaşamışımdır da.Çünkü bende var olan bu sonu gelmez ve birbirini tutmaz rüyaların nedeni sadece yaşadığım bugünkü hayat olamaz diye düşünüyorum..............
Yorum Gönder