Yaz geldi geleli dikkatimi toplayamıyorum, aklım beş karış havada. Hava geç karardığı için eve geç girer olduk, her akşamın üzerine bir program sıkıştırdık, hali ile yemekler de geç yendi, geç yediğimiz için kilo alacağım korkusu taşımıyorum çünkü zaten 6 aydır düzenli kullandığım sentetik tiroid hormon ilacım bana bu durumu gayet güzel yaşatıyor, kilo ile ilgili bir sıkıntım yok, hatta geçenlerde kendimi tombiş göbekli biri hayal ettim, hoşuma gitti, neyse konumuz kilolar değil, ben tombiş halim ile yine bikini giyerim, zaten bikini giymiyor olsaydım, sebep olarak kilolarımı değil 2 yaşında geçirdiğim ameliyatın izini gösterirdim ama izler, lekeler, çizgiler iyidir, ayrıntıdır, beden onlarla daha güzeldir, yok canım kendimi kandırmıyorum, kandırmaya çalışmıyorum, cidden.
Oğuz bana geçen akşam "tam dizi izlemeye karar veriyoruz, ben her şeyi hazırlıyorum ve seni bekliyorum ama seni çamaşırları katlarken ya da yatak odasını toplarken buluyorum ve sana hani How I Met Your Mother izleyecektik, çayları koydum seni bekliyorum diyorum sen bana aaa öyle mi diyerek bakıyorsun, sonra balkona çıkıyorsun, çiçeklere bakıyorsun, kurumuş çiçekleri topluyorsun, hepsini tek tek inceliyorsun, sonra beni çağırıp sevinçle bişeyler gösteriyorsun, ben içeri girdikten sonra bir tur daha hepsini inceliyorsun ve balkondaki çiçekleri en ince ayrıntısına kadar gözlemlemeye yarım saatten fazla zaman veriyorsun, bu halini seviyorum ama sen bu esnada tüm bunlara ne kadar zaman harcadığının farkına varmıyorsun, dikkatin dağınık" diyerek İstanbul'da söylemeyi kestiğim "zaman yetmiyor " cümlesinin kendisi açısından kabul edilemezliğini bu cümleyle ortaya koydu. Galiba haklı. Kabul ediyorum, ilgim dağınık, okuduklarımı, izlediklerimi, gördüklerimi, öğrendiklerimi birleştiremiyorum, ne yapacağımı bilemez halde evin içinde kitap okumaya çalışıyorum, dizi izlemeye karar veriyorum bunları yapmaya başladığımı unutup çamaşırları katlıyorum, banyoya temiz havlu bırakmak için girdiğimde lavaboyu ovarak çıkıyorum, sonra bilgisayarın başına geçip amaçsızca bir 15 dakikamı kaybediyorum, sonra bir önceki ve hatta ondan önceki gecelerin uykusuzluğu ile erken uyuyacağım diyorum, başaramıyorum. Yani kısaca elle tutulur şeyler yapamıyorum.
Oğuz bana geçen akşam "tam dizi izlemeye karar veriyoruz, ben her şeyi hazırlıyorum ve seni bekliyorum ama seni çamaşırları katlarken ya da yatak odasını toplarken buluyorum ve sana hani How I Met Your Mother izleyecektik, çayları koydum seni bekliyorum diyorum sen bana aaa öyle mi diyerek bakıyorsun, sonra balkona çıkıyorsun, çiçeklere bakıyorsun, kurumuş çiçekleri topluyorsun, hepsini tek tek inceliyorsun, sonra beni çağırıp sevinçle bişeyler gösteriyorsun, ben içeri girdikten sonra bir tur daha hepsini inceliyorsun ve balkondaki çiçekleri en ince ayrıntısına kadar gözlemlemeye yarım saatten fazla zaman veriyorsun, bu halini seviyorum ama sen bu esnada tüm bunlara ne kadar zaman harcadığının farkına varmıyorsun, dikkatin dağınık" diyerek İstanbul'da söylemeyi kestiğim "zaman yetmiyor " cümlesinin kendisi açısından kabul edilemezliğini bu cümleyle ortaya koydu. Galiba haklı. Kabul ediyorum, ilgim dağınık, okuduklarımı, izlediklerimi, gördüklerimi, öğrendiklerimi birleştiremiyorum, ne yapacağımı bilemez halde evin içinde kitap okumaya çalışıyorum, dizi izlemeye karar veriyorum bunları yapmaya başladığımı unutup çamaşırları katlıyorum, banyoya temiz havlu bırakmak için girdiğimde lavaboyu ovarak çıkıyorum, sonra bilgisayarın başına geçip amaçsızca bir 15 dakikamı kaybediyorum, sonra bir önceki ve hatta ondan önceki gecelerin uykusuzluğu ile erken uyuyacağım diyorum, başaramıyorum. Yani kısaca elle tutulur şeyler yapamıyorum.
Sırf bu yüzden belki zihnimi temel bir konuya akıtıp, orada olacakları konuşturamıyorum. Şikayet eder gibi yazıyor görünüyor olsam da değilim, duruma müdahale edecek de değilim, ben nasılsa zamanı gelir toparlanırım. Ama şimdilik böyle işte.
Fotoğrafa dair ; Leydim sen bu fotoğrafı nerede çektiğimi biliyorsundur, Seval senin bir simetrin vardı hani, işte o koltukların hemen arka tarafındaki duvardan bir detay.
2 yorum:
Bu durum hiç yabancı gelmedi bana :))
İçmek için çay koyuyorum kendime,onu tezgahta bırakıp bir yerlere gidiyorum ve bir süre sonra başka bir şey için döndüğümde çayımı buz tutmuş olarak buluyorum...
Ben de bekliyorum birgün düzeleceğim diye :))
Çello çalan kedi,ebruli günce ;neler oluyor size...bir telaş içindesiniz.Zamanı kaybettik,boşuna harcadık gibilerinden.Size bir şey söyleyeyim.Bu dünyada sahip olduğunuz
herşeyi harcamaktan çekinmeyin,ama her şeyi..........hatta zamanı da.Harcanmayan hiç bir şeyin değeri yoktur.Öbür tarafa tek bir akçe,tek bir saniye götüremeyeceksiniz.
İki yıldır bilgisayar kullanıyorum
Ruh ikizim olarak saydığım 1966-68 yıllarında Eğitim enstitüsünde(şimdiki eğitim fakültesi) sıra arkadaşımı internetten sürekli aradım.Geçen gün,memleketinde yayınlanan yerel bir gazetede ölüm ilanı okudum.Merhum emekli öğretmen.....'in babası falanca kişi hakkın rahmetine kavuşmuştur........
Oysa ben bu yaz onun memleketine gidip,onon yetiştirdiği vişne ve kiraz bağaçlarının altında eski günleri yadetmeyi planlıyordum.Kardeşlerine ulaştım.1996 yılında Zeki Mürenle aynı günde öldüğünü söylediler.Şimdi yaşadığım her saati ,dakikayı arkadaşımdan çalmışım gibi hissediyorum.Çünkü o dünyanın öbür ucunda da olsa,ondan hiç bir haber almasam da,benimle aynı duyguları duyuyor,beni anlıyor,ihtiyacım olduğunda yanı başımda bitiverecekmiş gibi hissediyordum.O arakadaş da kimbilir neleri erteledi,iteyip de imkanı olduğu halde kimbilir nelerden vazgeçti.Bakın ben ondan 14 senedir fazla yaşıyorum.Kimbilir daha kaç yıl fazla yaşayacağım.
Bu yüzden derim ki gençler,saatlerin,dakikaların hesabını tutmayın.Onlar size aittir.
güle güle,tadını çıkara çıkara kullanın.Geçmişe dönüp,KEŞKE diyecek bir şey bırakmayın......
Bolca dağınık,savruk ve de mutlu
günler ,saatler ,dakikalar yaşamanız dileğiyle........
Yorum Gönder