Gökgürültülü bir akşamüstü.
Tam apartmanın kapısından girecekken aklımı çeliyor bir şımarık güdü. Yön değiştiriyorum. Ayçiçek tarlalarına dönüyor ayaklarım. Yanımda kocaman bir köpek beliriyor. Etraftaki inşaatların bekçi köpeklerinden biri olmalı. Yoldan gelip geçen kamyonlara sataşıyor, havlıyor, peşlerinden kovalıyor. Bana birşey yaptığı yok. Kuyruk sallıyor sürekli. Arada bir kocaman başını okşuyorum. Ben adım attıkça o da adım atıyor. Yavaşladığım ya da duraksadığım anlarda geriye dönüp sitemkar bakıyor, türkçe meali "hadisene çok yavaş yürüyorsun" tamam işte geliyorum. Bir elimde fotoğraf makinem. Ayçiçeklerin fotoğrafını çekmek istiyorum. Bu gezi bir nevi keşif gezisi. Yürüyüş için ideal, fotoğraf için kötü bir zaman dilimi. Işığın doğru açısı için sabah saatlerinde buraya gelmeliyim. Şimdi şimşek çakıyor. Birazdan yağacak besbelli. Yürüdükçe yürüyesim var. Issızlığın ortasındayım. Oysa yürüdüğüm yolu bırakıp geriye baktığımda evimi görüyorum. Şöyle uzansam dokunacak kadar yakın. ıssızlığın ortasında bir evde oturma düşüncesi hoşuma gidiyor.
Yanımdaki köpekle birlikte sürdürdüğüm bu akşamüzeri keşif gezisini yağmur nedeniyle sonlandırıyorum. Yağmur öyle böyle değil. Tüm kent sakinlerinin günlerce konuşacağı cinsten. Ne yağmur mübarek. Göz gözü görmedi. Deli olan evden çıkmaz. Ortalık toz duman. Bardaktan boşanırcasına. Rüzgarla birlikte kocaman kocaman buz döküyor gökyüzü. Balkonda çiçeklerim var gözüm gibi baktığım. Bir koşu kurtarıyorum onları. Ya evin yakınlarında olmasaydım. Kurtarabilmiş oluşum hoşuma gidiyor.
Gece bol şimşekli. Balkonu tertemiz yapıyorum yağmur sonrası, sonra kitaba dalıyorum. Okudukça okuyasım var. Üzerimde bir hareketsizlik. Bu koltuk, bu balkon, bu temiz hava, bu sessizlik. Sanki sonsuza kadar sürecek gibi. Ara ara başımı kaldırıyorum nedensiz. Belki bir cümleye ilişiyor düşüncelerim. Başımı kaldırdığım bu anlarda akşamüzeri yürüyüşü yaptığım tarlalar aydınlanıyor, çok değil bir bilemedin iki saniye. Aydınlanıp kararan gökyüzüne sesler ve kokular karışıyor. Gökgürültüsü, köpek havlamaları, yağmurdan sonra ortaya çıkan kurbağalar, masamdaki fesleğen, ayçiçekler arasından taşınıp omzumun üzerinden gelip geçen serince rüzgar hoşuma gidiyor.
Henüz tam olarak göremediğim ama taşıdığımdan emin olduğum, izini sürdüğüm, gün yüzü görmemiş bir haritam var. Bu haritaya göre ilerliyorum. ilerlediğimi, duraksadığımı, hızımı kendime değil, bu haritaya bakarak anlayabiliyorum. Görüşümü, duruşumu, hafızamı, hayatla olan dirsek temasımı huzurlu kılıyor bu harita. İyiden iyiye baktığım, duyduğum, kokladığım şeylere dönüşüyorum. Pirinç konuyor kucağıma bir zıplayışta. Düşündüğüm şeyden kopuveriyorum. Çayımı karıştırırken bir elim okuduğum kitabın arasında. Oysa kitap ayraçlarını çok severim ama şimdi kapanmasın istiyorum bu kitap, kapanıp yeniden açılmasıyla uğraşılmasın. Bir oturuşta masada ne varsa silip süpüren boğazına düşkün, damak tadı yerinde, düşünce sistemi midesine kurulu insanların açlığına, arsızlığına benziyor okuma sevdam. Elime alıp başladığım bir kitabı hiç bırakmadan, kapatmadan soluksuz okuduğum anları seviyorum. Okuma arsızlığımın yanına şimdi gelip yerleşen yeni biri, selim ileri okumalarım hoşuma gidiyor.
1 yorum:
sayfandaki müziğinle seni okumak hoşuma gidiyor :)
Yorum Gönder