14 Temmuz 2009 Salı

Zehir

Bir haftadır işyerinde sistemsel değişiklik çalışmalarım ve veri taşımalarım nedeniyle yorgun halde dönüyorum eve. Etrafımdaki koşturmacalar nedeniyle akşamları kendimle de kalamıyorum. Kendimle kalamadığım zaman ertesi güne hırçın başladığımı farkediyorum. Telefonum çalmasın ve ben kimseye açıklamalar yapmakla uğraşmayayım istiyorum, olmuyor. Özellikle son bir ayıma bakıyorum, elimde kitapla dolaşıyorum evin içinde. Başımı hiç kaldırmadan okuyabilme isteğimi bir türlü doyuramıyorum. Ayrıca izlemek istediğim onca film beni bekliyor. Yapmak istediklerimi yapamadan biten günlerimden nefret ediyorum. Hatta o kadar nefret ediyorum ki kendime kusuyorum nefretimi, sinirimi, öfkemi. Bana keyif verecek olan şeyden mahrum ettiğim için kendime diş biliyorum ama en yakınıma saldırıyorum, en yakınımı çatal dilimle zehirliyorum. Saldırırken aklımda tek düşünce, en yakınımdan başka kimse olmasın yanımda istiyorum. Olmuyor.

2 yorum:

... dedi ki...

İstanbul gibi kalabalık,koşuşturmasi bol,zamana mecburen yenik duştüğümüz bir şehirde istediklerimizi yapamıyor olmanın mazereti ile ruhumuza tanıdığımız bir rahatlık var ve bu rahatlıkla kişi kendisine eleştirel yaklaşıp eziyet edemiyor ama Edirne gibi bir şehirde zaman bol değil mi?veee bunca yıldır içinde biriktirdiğin ,ertelediğin tüm zevklerini yapma isteğindesin. Haklısında ama unutmaki tüm isteklerini ayna anda yapamazsın. kendine biraz zaman tanı ve hayatın keyfini çıkart

Adsız dedi ki...

“Her yere yetişilir.
Hiçbir şeye geç kalınmaz ama."