Dün akşam duvar projem için ilk adımı attım, fotoğraflarımı alıp fotocunun yolunu tuttum. Mesut dedim bak güzel olsun, karışmam. Mesut kırar mı beni? Tabi abla ne demek. Kibar çocuk. Sen güzel çekmemişsen benim suçum ne? demedi. Ne zaman hazır olur? 15 dk sonra. Peki. İki turluyorum. Sağa sola uğruyorum ve bakıyorum saatime. Zaman dolmuş. Mesut'a koşar adım gidiyorum. Fotoğrafçıya girip yeni basılmış fotoğraflara bakmak ne heyecan vericidir. Gerçi eskiden fotoğraf makinesi kapalı bir kutu, çıkacak fotoğraflar bilinmeyen bir dünya. Şimdi ne çıkacağını biliyor ve öyle hareket ediyoruz. Eski alışkanlığın heyecanıyla elime alıyorum ve alır almaz çok önemli bir detayı atladığımı farkediyorum. Fotoğraf kağıdı tercihimi belirtmemişim. Mat kağıda basılmamış. Parıl pırıl parlayan fotoğraflar istemiyorum. E be Mesut, okusana zihnimi, ne diye beni uğraştırıyorsun. Bu arada boyutuna karar veren bendim sözde. Ama artık ondan da emin değilim. Boynumu büküp çıktım. Büyükler dünyasında böyle durumlara tecrübesizlik deniyor. Ben pratik eksikliği tanımını tercih ediyorum. Bu konu ile ilgili kafamı toparlayayım, kağıt ölçüsünü netleştireyim, hazır üşengeçliğimi üzerimden atmışken baskı konusunda ikinci denememi yapacağım.
Not: Duvar projesi dediğime bakma, altı üstü hoşuma giden fotoğraflarımı evde bir duvara minik çerçeveli halleri ile asıp gelip geçerken bakmayı istiyorum. Uzun süredir bunu isteyip bir yerlerimi kaldıramadığım için sözlerimde kalan bu edim, bir süre sonra gözümde o kadar büyüdü o kadar büyüdü ki sanırsın evimizdeki duvara değil bianele iş teslim ediyorum. E bu edayla üzerinde durduğum çalışmaya duvar projesi adını vermiş olmam kadar normal birşey olamaz. Haksız mıyım? Değilim. Öyleyim.
5 Eylül 2009 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder