9 Mart 2010 Salı

4.Kitap : Başucumda Müzik

Neden bu kitabı okuduğumu sorma, ben de bilmiyorum. Perec ve Şeyler'i sağ şeride çektim, "sen az bekle" dedim kendilerine. Söz dinledi sağolsun Perec. Her sabah uyandığımda, kalemtraşım olmadığı için bir türlü açamadığım kırmızı kurşun kalemim ile birlikte bana bakar buluyorum bu ikisini. Perec mi kaleme sahip çıkıyor yoksa kalem mi Şeyler'i sahiplendi emin değilim, emin olduğum beni bekledikleri. Araya kaynak yapan bu kitaba hiç darılmadılar. Şerefsizim halden anlıyor bu namussuzlar..

Ve kalemtraşım olmadığı için açamadığım ucu iyicene güdük kalan kırmızı kalemimle altını çizdiğim satırlara. Ancak eklemeliyim ki bazen şöyle olur, bazı satırlar sevdiklerimi alır çıkarır... O kişilerin o günlerde yaşadıkları da olabilir bu, geçmişleriyle de alakalı olabilir. O satırları alır o kişilerime bağlarım. Bakıyorum da yine öyle yapmışım... Unutmadan söyleyeyim yazar Kürşat Başar.

***

Huzur... Evet, kimilerinin seçtiği buydu. İniş çıkışlardan, çarpıntılardan, beklentiler ve hayalkırıklıklarından, korkulardan, insanın uykularını kaçıran endişeden uzak, korunmuş, tehlikelere atılmamış bir hayat...

Ne zamandı, Bolu'nun köylerinde bir yaz akşamüzeri, kırmızı gökyüzünün altında, toprak bir evin önünde oturmuş, boşluğa bakan yaşlı bir adam görmüştüm.

Onu selamlayıp ne yaptığını sordum.
"Bekliyorum kızım" dedi.
"Neyi bekliyorsun amca?" dedim.
Sanki yıllardan beri baktığı boşluktan gözlerini çevirip bana baktı, soruma şaşırmış gibi, "neyi bekleyeceğim?" dedi,"günün bitmesini."

'Huzur' sözcüğü bana hep orada öylece oturup günün bitmesini bekleyen o yaşlı adamı hatırlatır.
Hayatını bir göz dalgınlığına indirgemiş o yaşlı adamı...
Hemen yanıbaşında ya da onun hiç bilemeyeceği kadar uzaklarda neler olup bittiğiyle hiç ilgilenmeyen, burada böylece boşluğa, her an yavaş yavaş renk değiştiren kırmızı gökyüzüne bakmanın belki de herşeyden daha güzel olduğunu düşünen insanlardan biri olmak isterdim belki...
Ama olmadı. (s.62)

***
Karşımıza çıkan her yol ayrımında bir seçim yapmak, birinden vazgeçmek, birilerinden ayrılmak, ötekini seçersek ne olacağını hiç bilmeden, yalnızca düşünerek ya da içimizden gelen sesi dinleyerek (çoğu zaman o da başkalarının sesi tabii) sağa değil de sola gidivermemiz, bu sıradan seçimlerle bütün hayatımızı belirlememiz tam bir saçmalık değil mi? (s.99; Kıvrık gagalı Geveze'me)

***
Benim hiç evim olmadı.
Dünyanın farklı yerlerinde, farklı evlerde yaşadım ama çocukluğumun odasından sonra ilk kez orada, onun yanında evimi buldum.

Şimdi artık biliyorum, insan çocukluğunun evinden bir gün çıkıyor, sonra o eski romanlardaki maceracı gezginler gibi oradan oraya savruluyor. Hanlarda kalıyor, tanımadığı insanların evine misafir oluyor, hiç bilmediği perili köşklerde geceliyor, kaderin önüne çıkarttığı yollardan bazen birini bazen ötekini seçerek hayatı keşfe çalışıyor. Kimi zaman bir yerde durup artık yorulduğunu, daha fazlasını görmek istemediğini düşünerek kendisine sazlardan bir kulube kuruyor. Sonra bazen o kulübeyi yıkıp yeniden yollara düşüyor.
Ama hep sonunda kendi evini, gerçekte ait olduğu, hiç bir şey yapmadan, yalnızca içinde oturduğu için bile mutlu olacağı o eşsiz yeri, ruhunun sığınağını arıyor.
Kaç kişi bulabilmiştir ki?
Kaç kişi, kendisine göre eşsiz bir maceranın ardından güverteye çıkıp ufka bakarken, "kıyı göründü" diye bağıracak kadar şanslı olmuştur?
Hatta kaç kişi gerçekte bütün bu çılgınca yolculuğun amacını anlayabilmiştir ki? (s.359 Cansuyu'ma)

3 yorum:

Lotus dedi ki...

Günaydın Çellolu Kedi'cgm. Başucumda Müzik'i yıllar önce, yanılmıyorsam 2003 de gözyaşları içinde okumuş, büyük bir heyecanla bir arkadaşımla paylaşmış, hatta kitabı okusun diye ona vermiştim, sonra bana eee ne var bu kitapta, sıradan bişey işte dedi. O an, arkadaşım artık başka bir yerdeydi benim için. Bu sabah bana bunu hatırlattın... Ben Lotus, Açan Manolya Ağacını görmek için yolunu değiştiren hemşerin:)

geveze baykuş dedi ki...

hem de çok büyük bir saçmalık çellocuğum. ama... işte ama... anlıyorsun sen beni.

çello çalan kedi dedi ki...

gülümseyen, şefkatle bakan, biraz şımarmış, biraz hüzünlü çokça da özlem yüklü bakışımı yolluyorum sana kıvrık gagalı geveze baykuşum.