23 Mart 2010 Salı

Evet kabul ya hepçi ya hiççiyim...

Bana biri çıkıp "sen ya hep ya hiççisin" dese hiç itiraz etmem, boynumu büker, haklısın der önüme bakarım. Yaptığım bir çok edimden okunur bu durum. Bir dönem sürekli okurum, dünyayı görmez gözüm, hadi biraz film izleyeyim sonra da kitap okuyayım gibi bir akış sözkonusu olamaz, kusana kadar film izlediğimiz günleri geride bıraktık, kusana kadar dizi izlediğimiz günleri karşıladık, araya puzzle girdi, bitirine kadar evde yemek yemenin dışında neredeyse başka hiç bir şey yapmayarak puzzle günlerimizi uğurladık. Buradan şu sonucu çıkarıyorum, masaya konmuş olan lezzetlerin hepsine aynı öğün içerisinde bakabilmek bir meziyet.

Mutfak konusunda da kendime göre tutarlı olduğum söylenebilir. Bir dönem gelir gece yarıları turtalar yaparım, hiç üşenmem, çok sık haşır neşir olduğum için dolapta un ne kadar kalmış, toz şeker ne durumda, hepsini bilirim. Oturduğum yerden kalkmadan evde var olan malzemelerle ne yapabileceğimi bilirim, tabi tüm bunlar mutfakta "hepçi" olduğum döneme denk gelir. "Hiççi" olduğum dönemde değil un, şeker, ekmek var mı onu bile bilmem, yemek yapmak bir yük, bir bela, cansıkıcı bir ödevdir. Bir an önce kışkışlamak istesem de başaramam, hiççi dönem sona erdikten sonra tatların kollarına bırakırım kendimi. Hiç bir yemeğin yapılışı zor gelmez, yeter ki malzeme olsun, gerisi kolaydır.

Tüm bunları neden anlatıyorum, dün akşam mutfakta "hepçi" döneme girdiğime dair çeşitli işaretler gördüm kendimde. Bunun ilk ışıklarını pazar alışverişi esnasında ous'a verdiğim sebze siparişlerinden anlamalıydım, zira daha önceki alışverişlerinde ne almamı istersin soruna verdiğim yanıt, "ay bilmiyorum kafana göre takıl işte" iken şimdi "bakla, kabak, kereviz gibi sebzeler bulursan al ve elbette bol yeşillik" öneri cümlesi kurdum, dönem değişikliğine dair ikaz ışıkları nasıl yanıyor bak...

Dün akşam iş çıkışı önce anneme uğradım, sonra eve geldim, yemek kısmını kahvaltı ile geçiştirdik ama yemekten sonra pazar alışverişinden ve verdiğim siparişlerden sonra elde neler var ve bunlarla neler yapılabilir düşüncesiyle işe giriştim. Bir yandan ben çalıştım, bir yandan ous'u çalıştırdım, iki çeşit yemek yaptık, yemek yaparken mutfaktaki tv'den Türk Malı dizisine takıldık. Erman karakteri bizim aileye çok tanıdık geldi. Bağırsakları ile olan haşır neşirliğini sevdik, sifona basınca -ya da çekince- suyun tazyiğinin klozetin etrafında yeterince dolaşmamasına dair gözlemini tuttuk, tuvaletten çıkınca bir süre kimse kullanmasın uyarısına gülümsedik ve mutfaktaki ilk "hepçi" gecemizi bitirdik.

Bu arada belirtmeden geçemeyeceğim, tekli koltuklarımızdaki okuma seansımızdan ilkini dün akşam gerçekleştirdik. Bin Muhteşem Güneş'e devam etme kararı aldım. Sanırım içine yeterince girince gitmeme izin vermedi ki kıyamadım kendisine.. Yolculuğa devam...

3 yorum:

SeV@L dedi ki...

Şu sıralar sana yemeğe gelme dönemi galiba :) Hazır mutfakta hepçi dönemini yaşarken. :)

Bin Muhteşem Güneş'de de iyi yolculuklar.

çello çalan kedi dedi ki...

ay evet sevalim, hiççi modelim çok kötü çünkü, hiç çekilmiyor. suflemi pek severler aslında belirtmeden geçemeyeceğim bak:)

SeV@L dedi ki...

:) "Olsa da yesek" dedirttin şimdi.

Olmaz ki ama akşam akşam kınıyorum seni. :)