17 Temmuz 2011 Pazar

Sonya'lı Günler ve Heidi'ye Mektup

Canım Heidi,

Sana bu mektubu aslında çok daha önce yazmalıydım, yazamadım. Zor günler geçiriyorsun, biliyorum. Seninle yazışmamızın ardından İstanbul'daki arkadaşıma evlerinde bir kediyi misafir edip edemeyeceklerini sordum, onlar onaltı yıllık arkadaşları Kanika'nın yokluğundan sonra yeni bir ev arkadaşına sıcak bakmıyorlar, başka da bu konuda yardım isteyeceğim kimse yok, bir arkadaşım yalnız yaşamaya başladı ki, hep bir kedili ev isterdi, onun da Sıdıka ile sorunsuz bir ilişki içinde bulunacağına kanaat getiremedim, Pirinç biliyorsun, daha bugün masanın altından onun sandalyesine dinlensin diye uzattığım şeyin ayağım olduğunu algılayamayıp tıslamaya başlamıştı ki, sonra o şeyin benim bir parçam olduğuna ikna oldu, ortalık sakinleşti, Sıdıka bu eve gelse bile rahat edemez biliyorum.

Geçen hafta üç gün üstüste kısa süreli de olsa anneme ziyarete gittim, evin yeni üyesiyle haşır neşir olma hevesindeydim, aşağıda gördüğün fotoğrafta uyuyan melek görünümlü şeytan, uyanıkken o kadar hareketli ki, bilirsin işte bebek kedileri. İlk gün isim konusu hiç açılmadı, mahallenin çocukları her zamanki alışkanlıkla elbette renginden tarçın ismini benimsemişlerdi, ikinci gün bu haylazla epey oynaştık, ismini de o gün koydum, biraz olsun, hüznünün de hafifleteceğini umarak. Bu minik yavrunun gelip annemi bulmasını hayatın manidar oyunlarından biri varsayarak... Ayrıca işe bak ki, bugünlerde elimden düşmeyen kitabın ana karakterlerinden biri de evet Sonya, hem daha da güzel bir isim olamazdı düşüncesindeyim.


Hemen belirteyim, annem bahçeli bir evde yaşıyor, gün içerisinde, işten başımı kaldırıp telefonu alıyorum elime, annem "efendim" der demez "Sonya ne alemde" diye soruyorum, kimi zaman "tek kişilik koltukta tam vantilatörün karşısında" yanıtı alıyorum, kimi zamansa yaz tatilini annemle geçiren Zeyno'nun çıplak ayağına yaslanmış, ikisinin birlikte derin bir öğle uykusunda olduklarını öğreniyorum.

Ayrıca Babam iki haftadır sayısal oynuyormuş hem Sonya'nın hem de uzaklarda yaşayan kuzenimin şansına. Gördüğün üzere bu kız iyiden iyiye bizim eve alışmış, ileride nasıl olur bilemiyorum, yarın öbür gün büyüyüp de özgür kız ayaklarıyla bizimkilere sırtını döner mi, şimdiden kestiremiyorum. Demem o ki, karnı acıktığında kapısını çalacağı bir kapı, vantilatörlü bir koltuk, oyun arkadaşları mevcut, kendisi de bunun bence gayet farkında.


Bütün bunlar senin kederini hafifletmez belki, ama bu mektuptaki bilgi, hüznünün yanına küçücük de olsa bir tebessümü belki kondurabilir ümidindeyim. Kimi zaman insanoğlu gündelik koşturmacaların esiri olsa da, hani kimi zaman belli edemesem de, lütfen kalbimin seninle olduğunu hep bil.

Ayrıca Kuzuya selam eder, Mahir'in gözlerinden  öperim.

* Dipnot : Sevgili okuyucu, Heidi'ye yazdığım bu mektupta konuyla ilgili aklında havada kalan soru işaretleri varsa işte burası belki birazını giderebilir.

10 yorum:

Ayça Yaşıt dedi ki...

Bugünlerde sıkça elektirik kesiliyor. Gecede birkaç defa. İnce beyaz mumlarla donattım her köşeyi, çakmak cebimden çıkmıyor. Nerede yakalanmışsam karanlığa az ötemde bir mum olduğunu biliyorum. Her mum bir sevilen için yakılır. Bu gece elektirik gitse de gitmese de Sonya için bir mum yakacağım.

Minik Sonya'ya çok sevindim, ne şanslı. Pirinç'i de burnundan öpüyorum çok.

Sevgiyle.

justine dedi ki...

Sonya olağanüstü güzellikte. Hep öyledir; Rasko'nun ayaklarına kapanıp, öpeceği kadar güzel.
Verdiğin bağlantıya gittim, çok üzücü. Daha fazla üzülmek istemiyorum bu gece, diziye başlayacağım artık. Mektubun çok güzel Çello, arkadaşın teselli olacaktır eminim. Zaman her şeyin üstesinden geliyor, acısı zamanla azalacaktır. (Dayanamadım tekrar tıkladım verdiğin linke, ilk baktığımda kötü olmuştum, şimdi yine aynı şey. Bu garip bir gün, tuhaf tesadüfler. İki Sonya da bakışlarıyla ürpertecek kadar güzeller, tanrının şakası sanki. Tuhaf.)

çello çalan kedi dedi ki...

Atze, yahu böyle yanaklarından sıkarak sevesim geliyor seni okuduğumda. İşte ben bunu gerçekten çok garip buluyorum. Sana da oluyor değil mi? Bu garip bulma halleri. Bazen blogları, yaşamları birbirine değmeden teğet geçip gitmiş ve birbirleriyle karşılaşamamış insanların kaderi yendikleri yer olarak algılıyorum. Hani ben mesela seninle tanışmalıydım, birlikte mesela boğaziçi'nin kampüsünde çimenlere uzanmış gece karanlığında yıldızları izlemeliydik, off işte bunun gibi paylaşmamız gereken bir sürü şey varmış hissiyle dolup taşarım Atze, sonra bu vahlanan ben, durup en azından ucundan bucağından seni tanıdığına sevinen birine dönüşürüm.

Büyük Sonya için yaktığın muma teşekkür ederim. Ne tatlısın sen Atze, ne iyisin.

çello çalan kedi dedi ki...

Justine, bazen insanın elinden bir şey gelmez ya, bu yaşanan da biraz öyle.

Sen şimdi denizle içli dışlı da olmuşsundur, unut bunları, denizin gökyüzü ile birleştiği yer ne güzel değil mi onu söyle :)

Sevgimle Justine, kucak dolusu hem de..

pelinpembesi dedi ki...

off o bağlantın da öğrendim .sevmesem de sevilen bağlanılanın kaybı beni çok üzer..ama dediğin gibi insanın elinden çoğu zaman birşey gelmiyor :(

çello çalan kedi dedi ki...

Buket, şimdi sen tatile gidiyorsun ne güzeel :)

Sevmesem de demişsin ama, senin bahsettiğin şey aslında sevmemek de değil ki, sen kedilerle belli mesafede kalma niyetindesin düşüncesindeyim, böyle okuyorum onlarla ilişkini, sevgisizlik denince, zarar verebilecek bir hal de geliyor aklıma, oysa sen bir canlıya çok mecbur olmadıkça, normal şartlarda kıyamazsın ki, o nedenle senin durumunu kedi sevmemezlik olarak adlandırmayalım, gerçek kedi sevmezlere fazladan prim vermiş gibi oluruz ki onlara vereceğim çeyrek prim bile yok, seni anlıyorum, onları anlayamam, sana kolaylıkla saygı duyarım, onlara elbette hayır. konu nereye geldi hay allah. öyle işte buket, iyi tatiller size...

Ayça Yaşıt dedi ki...

Hem de çok garip sevgili Çello Çalan Kedi. :) Hiç yabancı değil düşüncelerin. Her ne kadar "sanal" desekte, yazıyla tüm duygular akışkan hale geliyor. Elbette hissediyorum, seninle sessizlik, yumuşak, ara sıra serin ılık bir gece ve yıldızlar çok dostça olur. İlle hoşumuza gidecek konular aramazdık, yeni tanışmanın gerginliğini yaşamaz, hazır kurulmuş cümleler kullanmazdık sanıyorum. Bunu bilmekten bile mutluluk duyuyorum. Seninle tanıştığıma memnun oldum Çello Çalan Kedi, iyi doğmuşsun.

Çok sevgimle.

çello çalan kedi dedi ki...

Atze, dün akşam unisom gibi bir adı olan ilaçtan içtim, uykusuzluğuma çare olur ümidiyle. bugün beynimin bir yanı sürekli uyuyor, üzerimdeki pantolon bile fazla şu an, çıkarsam olmaz tabi, House'un 7. sezonunda hangi bölüm hatırlamıyorum, beyin cerrahı rahatsızlanıyor da başka cerrah olmadığı için hastane kapandı kapanacakken house'un ekibi cerrahı iyileştiriyor, cerrah iyileşiyor ama eli sürekli düğmelerinde, bir ara soyunup kendini koridora bile atıyor, ha işte ben tam o adam gibiyim bugün.
eve gidip duş alasım var, ama önce sonya'ya uğrayacağım.

belki bir gün atze seninle görüşme fırsatı bulabiliriz. sımsıkı sarılıyorum sana..

heidi dedi ki...

Ah Çellom,

Varlığın hayatına giren her şeyi güzelleştiriyor... O şeylerden biri olarak çok mutluyum. Bir şekilde yollarımızın kesişmesini, paylaşımlarımızı kendi adıma çok büyük bir şans olarak görüyorum.

Sonya'lar hep böyle kuzu mudur. Sıcak,uyku ve çocuk mu severler...Ahh güzel Sonyam..Acısı çok taze. Yazını okudum yazamadım. Her okuyuşumda ağlayıp kafamı toparlayamadım...Birinin yokluğu çok fena. Bir daha göremeyecek olmak. Boynunu gıdıklayıp burnunu öpemeyecek olmak...Özlüyorum..

Anneni ziyarete gittiğinde benim yerime de öper misin Sonya'yı...Babana şans getirmesini diliyorum...

Kalbinin hep benimle olduğunu bilmek çok güzel...

Anneye ve babaya çok selamlar...Sayısal çıkmasa bile o kadar şanslılarki...Senin gibi bir evlatları olduğu için...

Sevgimle...

çello çalan kedi dedi ki...

Öperim tabi öpmem mi hiç. Karşılığında da sen artık Mahir'in alnından mı öpersiiin poposundan mııı gıdışından mıı bilemem, sen seç.

İnanılmaz bir sıcak var burada, nefes alamıyoruz heidi, bir de akşam eve gelip temizlik yaptım, nasıl kirli hissediyorum kendimi anlatamam, bir duşa girip çıkayım, kendime geleyim.

Teşekkür ederim Heidi.
Sevgimle.