Yağmurluğum yanımda olmamasına rağmen yola çıkmaya kararlıydım, üzerime iki tane sweat giydim, oturduğumda birini çıkardım, altta kalan ıslanmamış, diğeri sırılsıklam, hiç temmuz havası yok, insanı serinliği ile ürperten bir hava dolaşıyor ortalarda, kasvetli, karanlık, Raskolnikov ile tanışmak için şahane bir gün. Ormandayım. Olmak istediğim yer tam da burası.
Gözlüklerimi kuruladım, başıma gelen garsona gülümseyerek biramı söyledim, etrafta kimseler yok, ben verandadayım, yeterince ıslandığıma göre içeride olmamın bir anlamı yok, üzerimdeki tenteye düşen yağmuru dinlemek en iyisi, içeriden çıkan kızlar hazırlıksız yakalanmışlar belli ki, parmakarası sandaletler, kısacık şortlarla çıkmışlar sokağa, şimdi yağmur hız kesmişken, evlerine gidiyor olmalılar. Müzik rahatsız etmeyecek tonda, bir ara kulağıma Nina Simone, Bryan Ferry, Zaz, Louis Armstrong ilişti, kendince yol alıyor, keyifliyim.
Her şey tastamam. Söylenecek başka söz yok, Suç ve Ceza'ya başlamamın hiç unutmayacağım anısı yanımda, biram yudum yudum...
Not: Justine'in Raskov karşısında kendimi sağlama almam konusundaki uyarısını gözardı etmiyorum, varlığımı hissetmemesi için çıt bile çıkarmıyorum, sayfaları nefes almadan çeviriyor, nefes almadan okuyorum.
8 yorum:
AH Raskolnikov nasıl da ruhumuzun karanlık kapılarını bize açar..mekanın da süper!!
Hey!
Ne güzel bir buluşma bu, huzur dolu ve tutkulu;p
Çello, ilk önce hemen şunu söylemeliyim, sen de benim gibi isimleri kısaltıyor ya da kendine göre bir şekil verip öyle sesleniyorsun. Çok hoş. Ben Dosto, Rasko, filan falan derim ve bu onları çok bilip, haklarında her şeyi yalayıp yutup, konunun uzmanı olduğumdan kaynaklanmaz. Komik olurdu bu. Böyle bir şey okumuştum yıllar önce Ekşi'de, kısaltanların küstah ya da şöyle böyle entelektüel oldukları hakkında bir yazıydı;) Hiçbir iddiada bulunmadan, sadece isim kısaltmayı ya da değiştirmeyi sevmek bunun asıl nedeni. Lily, Lilişka, kardeşim, Polişka, vs. vs. vs.
(A, bu arada, Rasko derim ben arkadaşa, kaynamasın;p)
Fotoğraflar harika, park(?), orman çok güzel. Bira müthiş! Bir de yanında sağlam mı sağlam bir roman var, senden mutlusu olamaz inan.
Mutlu, huzurlu(!), ve iyi okumalar diliyorum sana, hah ha ihtiyacın olacak çünkü;p
Sevgiler çok.
p.s.: Bir önceki yazıya yaptığım yorum nerede allasen? Uçmuş gitmiş sanki.
Buket, hımmm, ben tabi daha çok başındayım, annesinden mektup aldı raskov, yani daha çok başı, garip bir merak içerisindeyim. Kapıyı açmaya niyetliyim.
Mekan evet evet gerçekten nadide bir yer burası.
Teşekkür ediyorum.
Justine, nerden başlasam, cevap vereceğim derken başım döndü:)
Dur sakinleşmek için mekandan bahsedeyim, park değil de Karaağaç dediğimiz ormanlık alan, kent ormanı olarak da geçiyor, Edirne'de iki tane orman var, biri burası Söğütlük- Karaağaç, diğeri Tavuk Ormanı, Tavuk ormanının içinde 4. Mehmet'in av köşkü varmış zamanında, yine sultanın isteği üzerine tavuklar besleniyormuş da adına tavuk ormanı denmiş, böyle bir şey okumuştum, park diyerek küçümseme lütfen, bu kent için bence rahatlıkla yeşil olduğu söylenebilir, aslında en güzel yanı sadece 3-5 km mesafe katederek insanın buraya ulaşabiliyor olması, bu güzel, insanın elinin altında mutlaka bir orman olmalı.
Kısaltmalara çok şaşırdım, küstah, hımm aslında olabilir, entelektüel yok canım, ama benim kronik bir anne durumum var, anneme sürekli değişen isimlerle sesleniyorum, cevriye, dürdane, pakize, cemile, şükriye,hafize gibi, yok yok bu isimlerle dalga geçtiğim filan yok, bunlar olmadı sultanım diyorum ama anne demeyi unutuyorum, sonra farkediyorum ki kadına ne zamandır anne dememişim, üvey de değilim oysa (yani en azından ben öyle olmadığımı zannediyorum), severim annemi, çözemediğimiz bir sorun kalmadı en azından kendisiyle, öfke möfke barındırmıyorum da ama bunun psikolojik bir açıklaması var mı bilemedim, en fazla arkadaşım gibi görüyorum bazen onu, bundan kaynaklandığını düşünüyorum. Aslında her davranışımızın altında psikolojik bir sebep aranmasını da çok doğru bulmuyorum.
Sen olduktan sonra korkum olmaz artık benim bu rasko abiyle söyleyeyim:P
Şimdi ben yorum şeysini çözemedim, kolay kolay yorum silmiyorum, hatta hiç silmiyorum, 1-2 sene once ayar verdiğim biri vardı ki onun yorumlarını bile yayınlamıştım, seninkini alır başımın üstüne taç yapar taşırım, hay allah nereye gitti ki o yorum canım sıkıldı durduk yerde. Çözümüm var ama, maille geldiği için oradan apartmayı planlıyorum.
Bugün yorumlarımdaki telaşlı hava sezildi mi bilmiyorum, 1 saat sonra İstanbul’a yola çıkacağız, Oğuz’un yurtdışında yaşayan amcasını iki yıl aradan sonra göreceğim, biraz önce çarşıya çıkıp minik bir hediye aldım kendisine, peynir de vakumlatmayı düşünüyorum, (edirnenin peyniri meşhur ya, bizim peynircimizin vakumlama makinesi var, o sayede hava almayan paketlerde usa’ya bile peynir gönderebiliriz, bir de bu peynir konusu hassas ya, fabrikasyon çalışılmadığı için, bir peynir diğerini tutmuyor, ben hoşlandığım peynirden özellikle bu şekilde vakum halde alıyorum ki 3 ay buzdolabında saklayabiliyorum, tekrar ediyorum peynir gerçekten evin en önemli bir konularından, Şimdi ben gideyim çantama bir bakayım her şey tastamam mı? Kitabı hiç ağır mağır demeyip yanıma alacağım elbette, sorar gibi baktın :)
öyle koskocaman sarılıyorum.
raskolnikovun karanlık ve karmaşık tünellerle -en azından benim için- dolu zihnine dalmak için daha güzel bir hava, daha güzel bir ortam ve soğuk bir biradan daha iyisi olamazdı...
Mükemmel bir tanışma anlatımı...
Yağmur sonrası toprağın kokusunu, ağaçların sağnak sonrası sessizliğini, soğuk biranın köpüklü ilk yudumunu, bir kitabın kapağını kaldırıp içindeki bekleyen hikaye ile tanışmanın heyecanını hissettirdin Çello...
Gidilecek yerler listesinde Karaağaç ı ekledim şimdi:)
Hey Mavi, korkulu kitabımdı benim, böyle başlayınca, korkularım dağıldı mı? hayır ama en azından içim rahat, hakettiği bir özen vardı, elimden geldiğince gösterdiğimi düşünüyorum. Karmaşık tünellerde yol almaya neredeyse başladım, ikinci bölüme geçtim, heyecanlıyım.
Gks, ne mutlu bana diyeceğim bu övgüsel güzel sözlerin için, ama bu dediğimle yetinmesini bilemeyeceğim, dur konuyu değiştireyim :) Sen Karaağaç'ı görmemiş miydin? Ben okul döneminde Edirne'ye gelmişsindir ve geldiğinde de mutlaka görmüşsündür diye bir düşünceye kapılmışım nedense. Doğa'ya öpücükler.
Yorum Gönder