Bazen böyle oluyor. İçimdeki sesi duyamıyorum.
Hareket halinde olmaktan, sevdiklerimle uzun uzun vakit geçirmekten, güzel havaların, akşam sefalarının tadını çıkarmaktan ve eve geç saatte varıp, Pirinç ile azıcık hoppidi zıppidi yapıp saat 02.00 sularında yatağa kendimi bırakıyor olmaktan kaynaklı bir kendime dönüp bakamama hallerindeyim.
Ha biliyorum kendim, ben dönüp ona bakmasam da hep orada. E o biraz çaresiz olduğu için ben 1-0 başlıyorum bu maça, onun rahatlığı da var. Hem bu saatten sonra tutup beni bırakıp kendisi için başka bir kendi bulma sevdasına kapılacak değil, bizimkisi yılların alışkanlığı ile sürüp giden bir sevda ilişkisi. Zaman zaman odalarımızı ayırdığımız bu dönemler iyi de gelmiyor değil ikimize. Ona da hak veriyorum, yazık da diyorum, bazen başını da şişiriyorum, ona buna takılan, zaman zaman hırlayan ama ardından sevinç naraları da atan, hüznünü, sevgisini hep yükseklerde arayıp bulan biri ile ömür geçirmek zor zanaat. Bu dönüp bakamama, duyamama anları ona ilaç gibi geliyor.
Kış o kadar ölgün geçti ki, o ölgünlüğün içinde zaman zaman heyecan emarelerine olan hasretimin sanıyorum acısını çıkarıyorum, tadına da varıyorum. Ama geldiğim noktada bir kez daha farkediyorum ki ben ne kadar devinim halinde isem, yaşamım o kadar hareketli, kımıl kımıl ve kitaplara, müziklere, filmlere, olmazsa olmaz dediğim birçok şeye bir o kadar istekli. Ama ne kadar çok zamanım varsa ve ben bir zaman bulutunda yüzüyorsam yapmak istediklerim bir hiçe dönüşüyor ve anlamını yitiriyor.
Edilgenliği üzerinden atmış olduğum bu günlerde, -üstelik Edirne'de- Ruhi Bey misali "vaktim yok, vaktim yok" serzenişleri ile karşı karşıya kalınca sormadan edemiyorum. Trafik denen zamanbiçicisinin ayak basmadığı bu güzelim diyarda ulaşmak istediğim herhangi bir noktaya ışık hızı ile varabiliyorken ve herhangi bir akşamımı birden fazla evi ziyaret edebilecek şekilde kullanıyor, birden fazla kişiye zaman ayırabiliyor ama yine de o gün yapmak istediklerimi ertesi güne devrediyorsam, başka hangi şehirde eksiksiz bir gün sonu yapabilirim ki?
Ve evet bunların hiçbiri bir şikayet değil, içten içe nasıl ciğerlerim kabarıyor anlatamam, yaşama sevincinden uçan balon olmuş semalarda süzülen birini görürseniz işte o benim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder