Evimde yer alan onca kitap arasında yazarı tarafından imzalanmış sadece üç kitap var.
İlki, bir yaz gecesi yolumuzun Beyoğlu'nda bir barda tesadüf eseri kesiştiği Alper Canıgüz'e ait. Ayaküstü kelimeler alıp cümleler vermiştik birbirimize. Kendisine ait olduğunu bilmeden masa üzerinde duran kitabın kapak tasarımını çok beğendiğimi ifade etmiştim. Naif bir şekilde benim kitabım, ben yazarım, şuyum, buyum demeden beş dakikanın panoramasını şak diye imzaya taşımıştır ve vermiştir kitabı elime.
İkincisi çok ayrı, çok farklı bir hikayeyi içinde barındırır, anlatması benim için çok zor bir alandır. İfade edememekten korktuğum için yazamam.
Üçüncüsü Süha'nındır. Yazarlığından önce kendisini tanıdım, şair / yazar kimliği sonradan yerleşti hayatıma, sadık okuyucusu da olamadım itiraf ediyorum. Nişantaşı.. Nişantaşı ... kitabının ilk sayfasına birkaç satır yazıp Süha Tuğtepe olarak imzasını çaktığı zaman anladım ki benim onu tanıdığımdan daha iyi tanıyor beni, yılların deneyimi diyelim buna.
Pazar gününden bu yana gözümüzü kulaklarımızı Çarşamba gününe çevirmiştik, Almanya'dan test sonuçlarını öğrenecektik ancak test sonuçları yerine Çarşamba günü kötü haber geldi.
Buna benzer durumlarda nasıl olunursa öyleyim. Gözümü açıyorum kapıyorum, Alman konsolosluğunun arkasındaki ofise gelmiş ve işlerimizi bitirmemizi beklerken görüyorum onu sonra bir yılbaşı gecesi aynı masada yemekli sohbetimizi, bir akşam üzeri sevgili kanika'mızı gezdirişini, çalışma masasının dağınıklığını, bir dönem yanından hiç ayırmadığı sudoku bulmacalarını ve nice kareyi bir bir görüyorum. Bembeyaz pamuk saçları dökülüyor aşağılara..
Onurlu bir yaşam, hayvanları, insanları, birçok şeyi sevmeyi başarabilmiş bir güzel insan ve içinde bir güzelhayvan taşıyan Süha'yı çok özleyeceğimi biliyorum. Hepsi bu.
1 yorum:
çok üzüldüm... sabır diliyorum.
Yorum Gönder