19 Haziran 2009 Cuma

Önce ve Sonra

Eve gelmeden önce

Akşam üzeri iş çıkışı geleni geçeni pek olmayan sokağın kaldırımından evime giderken tekir, mavi gözlü, yaklaşık 2 aylık bir kedinin önümü kesmesiyle duraksadım, ben elimdeki poşeti yere bırakırken minik dostum bağcıklarımla uğraşıyor. Eğildim, aldım ve Pirinç'e çok sık yaptığım gibi bebekler misali koluma yatırdım, elbette karnını seviyorum. Yolun ortasında kedi ile sevişmemi izleyen meraklı gözler var, durmuş bana bakıyorlar. Kedi konusunda kendimi tanıyorum, biraz daha bu yavruyu elimde tutarsam, alıp eve götürmek isteyeceğim ama kendimi tanıdığım kadar Pirinç'i de tanıyorum, daha önceki deneyimlerden gerekli dersleri çıkarmış, aklımın bir köşesine yazmıştım, Pirinç evde başka bir kedi istemiyor. Elimden kaldırıma tekrar bırakmak zorunda kaldığım haylaz kedi, bir süre beni takip ettikten sonra karşı kaldırımda evlerine girmek üzere olan anne, baba, çocuk üçlüsüne yöneldi. Çocuk kediyi görünce "ayyy yine mi sen" nidaları ile deliye döndü. Evet, durdum bu sefer ben onları izliyorum. Anne "ekmek verelim bari" dedi ve elindeki poşetten bir lokma ekmeği koparıp yere bıraktı. Baba olanları izlemekten sıkılıp eve yönelmişti ki çocuk, "eve alalım baba nooluuur" diye bir öneri sunar sunmaz bir hışım döndü ve "ben oldum olası nefret ederim kedilerden bilmiyor musun, hem benim bir arkadaşım kedi kılı yüzünden ameliyat oldu da 1 kilo kist aldılar karnından, hayatta olmaz nefret ederim nefret ederim" diyerek apartman merdivenlerinde gözden kayboldu.

Elbette hiç kimse bir kediyi sevmek zorunda değil, eve alıp beslemek zorunda değil, hayatında olmasını istemek zorunda değil. Yanından geçerken bir tekme atmasınlar yeter noktasındayım. Benim anlamadığım herhangi bir şeyden ne kadar kolay nefret edebiliyor ve bu nefreti -bir çocuğun yanında dahi olsak- ne kadar kolay dile getirebiliyor, nefret hissinin karşılığını ne kadar kolay yeşertiyoruz minicik bir yüreğin derinlerinde. Gülüp geçmek istiyorum, olmuyor.

Eve gelip tekrar çıktıktan sonra

Tam köşede karşılaştık. Elimizde beyaz dondurma kutuları. Her iki dondurma kutusunda da ekmek doğranmış süt. Aynı amaca hizmet ediyoruz. Kadının yanında iki oğlu var, biraz önce nefretkusan babanın oğlu gibi bu sefer bu iki oğlan annelerine "eve alalım anneee" cümlesini kuruyorlar. Kedinin talibi çok, boşuna endişe etmişim. Kadına dönüp "niyetiniz mi var yoksa?" diye soruyorum sevinçle. Kadın, bir dakika içinde eşini arıyor, onay alıyor, "seni seviyoruuum kocacım" diyerek kapatıyor. Kolayını bulsam kadının elinden telefonu alıp "ben de ben de" diyeceğim, o kadar mutlu oluyorum. Deneyimli bir kedisever olarak kadının neler yapması gerektiği konusunda bana danıştığı tüm konuları açıklığa kavuşturdum, o an ihtiyacı olan kedi kumu sorununu da stoklarımdaki paketi vererek çözdüm. Kadın "ne zaman görmek istersen gel, şurda oturuyorum" derken mavi gözlü tekir ile vedalaştım.

Biz kediseverler tam olarak ne zaman edindiğimizi bilemediğimiz ve ölene dek yanımızdan ayırmadığımız görünmeyen bir mıknatıs taşıyoruz iç ceplerimizde. Buna gülümsüyorum işte.

1 yorum:

geveze baykuş dedi ki...

ceviz'imin cam güzeli gibi akşama kadar geleni geçeni izlediğini gören, arada gelip pencerenin diğer tarafından oyun eden bir teyze çaldı kapımızı. kedisi yavrulamış, evde nüfus artınca sıkıntı yaşamışlar, "sizin gibi kedi seven, güvenip içim rahat bırakabileceğim bir ev bulur musunuz?" diye. aradan 7 sene geçti, tortor yakın bir arkadaşımın evinde hala baştacı. hayat kedilerle güzel :)
sevgiler