9 Mayıs 2010 Pazar

11. Kitap: Destan Gönüller - Selim İleri

Evdeki bilgisayarın masaüstünde bir klasör var, aslında bugün o klasörde bulunan Sempe’ye ait çizgilere tekrar göz atıp buraya da koymaya niyetliydim, baktım ki ensemden bir şey çekiştiriyor, bir kitap. Yeni bir kitaba da sanki ondan bahsetmeden geçemezmişim gibi…

Seval’in geçen gün yazdığı lümü lümü ley gelen kargocu postunda konu edilen kitaplara dair çok sık yaptığım ikinci kez okumalarım konusunda kendimle alay etmiştim yorum kısmında, Seval de ikinci okumalar yapanlara haksızlık etmemem gerektiği konusunda uyarmıştı beni, haklıydı. “Herhalde aptalım ki okuduğumu anlamadığım için çift dikiş gidiyorum kitaplarda” bakışı getirmiştim kendime, orada konuyu kapattık, günlerden Perşembe.

Cuma günü Oğuz eve gelirken “bişey lazım mı?” amaçlı aramasını yaptığında, ben “Cuma olduğunu unutmuşum, bulabilirsen Radikal alır mısın?” dedim. Radikal geldi, yemek sonrası kitap ekini açtım, Derviş Şentekin’in “Yeni değil, yeniden okumalıyız” başlığına takıldım. Girizgahı alıntılamak istiyorum;

“Kimin söylediğini bilmiyorum; Borges olduğunu söyleyenlere meylederim. Çünkü Borges’e yakışır-yakıştırırım. Söz şu: Yeni değil, yeniden okumalıyız. Bu söz için Lord Dudley adı da geçer: “Yeni bir kitap okumaktansa okuduğumuz bir kitabı okumak daha yararlıdır.” Dudley söylediyse bile Borges iyi toparlamış… Şu sıralar daha önce okuduğum kitapları okuyup duruyorum. Hayır, arada ‘yeni‘ olanları da okudum ama ‘yeniden’ olanlar çoğunluktaydı…
Zaman zaman, kimini yıllar önce okuduğum kitaplara yeniden gömülürüm. Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam’ından, Fakir Bayburt’un Kaplumbağalar’ına, Louis- Ferdinand Cêline’in Gecenin Sonuna Yolculuk’undan Bilge Karasu’nun Gece’sine daha nice kitaba…"

Seval’e ikinci kez okuduğum kitaplar için “ben bu kitaplarla 2000 li yıllarda tanıştım, o zamandan bu yana çok şey değişti, o dönemdeki ben'i yeniden anımsamak isteği de var bu ikinci baskı okumalarında, leziz okumalardan alınan tadı yeniden duyumsama isteği de...” demiştim. ‘Destan Gönüller’ bu dediğime uymayan bir kitap aslında, on yıl önce değil, daha geçen yaz okuduğum bir kitap. Üstelik Selim İleri ile ilk karşılaşmamız, sanki bu kitapla aramdaki bağı tam pekiştiremedim, sanki kitaplığımızda yerini alsa bile bir sayfası benle gelecek, bitti ama bitmedi gibi, yapamadım, elbette yeniden okudum.

İlk okumam kadar çok etkilendim. Melankolik mi? Evet. Altını çizdiğim satırları bu kez buraya yazmayacağım, hem çok fazlalar, hem de bütünlüğün içindeki satırları buraya alamayacağım kadar o kitaba bağlılar, neresinden alırsam alayım, öncesinin bilinmesi gerektiğini düşünüyorum. En fazla bana anlamlı gelen kişileri, hikayesi olan nesneleri buraya taşıyabilirim, hepsi bu.

Birsen, Jülid’anım, Sabri Bey, Reşat Bey, Nüveyre, Kuş Evi, Bez Bebek Mine, Ali, Meliha, kurban renkli elbise, yeşil bir su küpü, bir su küpünde hayatı vehmedemeyen Turgut, kozalak kuşu, tuz ocağına gönderilecek insanlar, sırf çok hassas duyarlılıkları silinsin diye, yalnız insanlar, yalnızlığı seçen insanlar, Hasan, Meral, kaybolan dolmakalem, havuza atılmış alyanslar (kelepçeler), kablosu kesilmiş elektrik süpürgesi, sinema dönüşü içine göz ucuyla bakılan, bir kadının sofra kurduğu, bir adamın kilimli sedire uzandığı, iki çocuğun güreştiği evin saadeti ve asılmış bir bez bebeğe gönül vermiş bir çocuk; Yusuf…

1 yorum:

Leylak Dalı dedi ki...

Selim İleri'yi sevilir kılan ayrıntılara gösterdiği özen galiba. Bir de kadın okuyucular tarafından tercih edilmesi kadınsı ayrıntılara önem vermesinden kaynaklanıyor gibi geliyor bana, tabii bu benim görüşüm, yanlış olabilir. Kitaplarının kimini severim kimini sevmem ama Selim İleri benim yazarlarımdan biri olmuştur hep. Bilmiyorum kendisiyle tanıştın mı ama okuruna olan yakınlığı da takdir edilesidir, birçok yazar gibi burnu büyüklük yapmaz.
İyi okumalar diliyor sevgiler yolluyorum...